Türk
milletinin dünyanın en eski ve önemli kültürlerinden birinin sahibi olduğu
bilinen bir gerçektir. Bunu dil ve kültürel varlıklarımız ile tarihimizin
derinliği açıkça ortaya koymaktadır. Yeni araştırmalar, Türklerin strateji ve
zeka oyunlarında da söz sahibi olduğunu gün ışığına çıkarmaktadır. Bunun en
somut örneği günümüzde pek az Türk ülkesinde yaşatılmakta olan "dokuz
kumalak" veya "dokuz taş" oyunudur. Bu oyun milletimizin hem en
eski ve hem de yüksek bir kültürün mirasçısı olduğunu açıkça göstermektedir.
Fakat, ne yazık ki, pek çok değerimiz gibi, dört bin yıllık bir geçmişe sahip ve Kazak Türkleri arasında "togız kumalak" yani dokuz kumalak adıyla yaşatılan bir zeka ve strateji oyunumuzun da varlığından pek çoğumuz habersiz bulunmaktayız.
Fakat, ne yazık ki, pek çok değerimiz gibi, dört bin yıllık bir geçmişe sahip ve Kazak Türkleri arasında "togız kumalak" yani dokuz kumalak adıyla yaşatılan bir zeka ve strateji oyunumuzun da varlığından pek çoğumuz habersiz bulunmaktayız.
Tarihi
araştırmalarda bu oyunun Sakalar, Hunlar ve Göktürkler döneminde oynandığı
belirtilmektedir. Günümüzde pek çok Türk halkında unutulan bu oyun konar göçer
bozkır hayatını son yüzyıllara kadar devam ettiren Kazak Kırgız, Türkmen ve
Altay gibi bazı Türk halkları arasında muhafaza edilmektedir. Oyuna adını veren
"kumalak" Kazak Türkçesinde koyun veya keçinin zeytin gibi siyah ve
yuvarlak dışkına verilen addır. Nitekim, dokuz kumalak oyununu, genelde koyun
ve keçi güden çobanlar oynamışlardır. Diğer taraftan Kazak Türkçesi'nde
bezelye, bilye gibi "kumalağa" benzeyen fal veya oyun taşları da
"kumalak" olarak adlandırılmaktadır. Buradan yola çıkarak "dokuz
kumalak" oyununu "dokuz taş" oyunu olarak Türkiye Türkçesine
aktarabiliriz. Fakat, bunu Anadolu'da yaygın olan ve pek çoğumuzun
çocukluğumuzda oynadığımız iç içe üç diktörtgen şekil üzerinde dokuz taşı üçlü
bir sıraya getirmeye çalışarak oynadığımız "dokuz taş" oyunu ile
karıştırmamalıyız. Çünkü bu iki oyun birbirine hiç benzememektedir.
Dokuz
kumalak oyunu için bir oyun tahtası ve 162 taş gereklidir. Oyun tahtasında iki
sıra halinde dizilmiş 9'dan 18 çukur (göz veya oyuk da diyebiliriz) ve
oyuncuların yuttukları taşları koymaları için iki hazine bulunmaktadır. Oyunun
başlangıcında her çukurda dokuz kumalak / taş bulunur. İşte, oyunun dokuz
kumalak veya dokuz taş ismi buradan gelmektedir. Oyunun kuralları basittir.
Kura çekildikten sonra, ilk oynayan kendi tarafındaki herhangi bir oyuktaki
dokuz taşı alır ve birini aldığı oyuğa bıraktıktan sonra, saat yönünün ters
istikametinde her bir oyuğa birer taş bırakarak ilerler ve elindeki taşları
bitirir. Son taş rakibin oyuğundaki taşların sayısını çift yaparsa, o oyuktaki
tüm taşları alarak, yani yutarak kendi hazinesine koyar. Oyun böyle devam eder
ve kim en fazla taşı alırsa oyunu kazanır. Ancak oyunun birkaç kuralı daha
vardır. Makalemizin sınırlarını aşacağı için şimdi burada anlatamayacağımız bu
kurallara göre ince hesaplarla hareket eden, stratejik davranan oyunu kazanır.
Bu oyunun Sivas'ta oynandığı ve adına "güç oyunu" dendiği tespit
edilmiştir. Buradan da anlaşıldığı gibi, bu güçlerin denendiği bir strateji
oyunudur.
Mantık
ve oynayış biçimi bakımından dokuz kumalağa benzeyen oyunların Afrika, Ortadoğu
ve hatta bazı Uzakdoğu halklarında da olduğunu görüyoruz. Bu oyunlar bölgelere
göre bazı küçük farklılıklara arz etmekte ve "Abalala'e",
"Ayoayo", "Bao", "Bechi", "Deka",
"Gabata", "Gamacha", "Giuthi",
"Njombwa", "Nsumbi", "Qelat", "Çoban
Oyunu", "Wari", "Owari" ve "Wouri" gibi
isimler almaktadır. Tüm bu oyunlara genel olarak Arapça "hareket
ettirmek" manasına gelen "mankala" oyunları denmektedir.
Mankala
oyunlarına baktığımızda çoğunluğunun altışar göz veya oyuğu olan ve her bir
oyukta 3 veya 4 taş ile oynanan oyunlar olduğunu görürüz. Yani bunlar en fazla
48 taş ile oynanan oyunlardır.
Mankala
oyunları içinde en çok stratejik hamle yapma ihtimallerine sahip olanının, yani
en gelişmişinin Türklere ait olduğunu söylersek abartmış olmayız. Bu sadece taş
sayısının birkaç misli fazla olmasından değil, aynı zamanda oyun kurallarının
çeşitli ihtimal hesaplarına uygunluğu açısından da kaynaklanmaktadır. Diğer
mankala türlerinde çukurlara taş bırakarak ilerlerken kendi hazinenize de
bırakarak taş kazanırsınız. Ayrıca son taşınız kendi tarafınızdaki boş bir
çukura gelirse, o çukurun tam karşısındaki rakibin çukurundaki tüm taşları
yutarsınız. Oysa Türklerde, rakibin taşını almak için rakibin çukuruna gelen
son taş, oradaki sayıyı çift yaptığı zaman kazanmaktasınız. Bu durum, hem
oyuncunun ve hem de taş kaptırmamak isteyen rakibin ihtimal hesaplarını iyi
yapmasını gerektirmektedir.
Kazakistan'da
dokuz kumalak araştırmalarıyla tanınan Maksat Şotayev, dokuz kumalaktaki taş
kazanmak için rakibin taşlarını çift yapma kuralını Türk inanç ve devlet
sistemi ile mukayesesini yapmaktadır. Şotayev'e göre, dokuz kumalak oyunundaki
yutulacak kumalaklar sayısının çift olması Türklerin geleneksel dünya görüşüne
uygun düşmektedir. Eski Türkler göğü baba, yeri ana olarak kabul etmiştir veya
Nuh Peygamberin gemisine canlı türlerinin çift çift alınması, hayatın devamına
başlangıç olmuştur. Araştırmacı Karcavbay Sartkocaoğlu "iki esas"
düşüncesi hakkında ilginç bir tespit yapmaktadır. İki esas düşüncesi eski
Türklerin dünyayı anlama felsefesi olarak görülür. Eski Türklerin anlayışında
dünya ata (baba) ve anadan ortaya çıkmıştır. Atanın gökteki yansıması güneş, ananın
gökteki yansıması aydır. Ayrıca atanın yerdeki yansıması dağ ve ananın yerdeki
yansıması ise sudur. Ayrıca Türkler "iki esas" fikrine göre,
ülkelerini de yönetmişlerdir. Buna örnek olarak Türk devlet sistemindeki töleş
ve tarduş (sol ve sağ), idarede yabgu ve şad sistemi v.b. gösterebiliriz.
Şotayev, bu ikili esasa dokuz kumalaktaki "çift sayısı" meselesinin
de eklenebileceğini söylemektedir.
Ayrıca
oyunda hiçbir mankala türünde olmayan ve Kazakların "tuzdık"
dedikleri, Türkiye Türkçesine "kale alma" diye çevirebileceğimiz bir
kural vardır. Bu kural, oyunda kazanma ihtimallerini çoğaltma ve
kompleksleştirmektedir. Böylece satranca benzer bir şekilde her türlü
ihtimalleri hesap etmeyi gerektiren bir oyun türü ortaya çıkmaktadır. Dokuz
kumalak oyunun kurallarını inceleyen bazı yabancı mankala uzmanları, bu kale
kuralının dahiyane bir buluş olduğunu ifade etmekte ve oyunun stratejik
seviyesini yükselttiğine işaret etmektedirler.
Dokuz
kumalak ile diğer mankala türlerindeki bir diğer önemli fark oyunun
muhtevasında yatmaktadır. Dokuz kumalakta Türklerin asker millet olmalarının
yansımasını görmek mümkün olmaktadır. Diğer mankala türlerinde taşlar genelde
"tohum" adını almakta ve taşları hareket ettirme ise "tohum
saçma" olarak ifade edilmektedir. Bu da oların ziraatçi bir toplum
olduklarını göstermektedir.
Oysa
Türk mankalası olan dokuz kumalakta taşlar "asker" olarak
görülmektedir ve bu da oyunun bir çiftçilik oyunu değil savaş oyunu olduğunu
ortaya koymaktadır. Dokuz kumalakta en çok askeri toplayan kazanmış olmaktadır.
Ayrıca Kazak dokuz kumalak terminolojisi de bunun bir savaş oyunu olduğunu
ispatlamaktadır. Mesela, Kazak Türkçesinde oyun tahtasındaki her bir çukur
"otav" yani otağ ve yutulan taşların konduğu hazine ise
"orda" yani karargah olarak isimlendirilmektedir. Demek ki, çukurlar
askeri bölüklerin bulunduğu otağlardır ve yutulan taşların konduğu hazineler de
orduların toplandığı karargahlar, yani merkezlerdir.
Tarihte
dokuz kumalak oyununu genelde Türk çobanları oynamışlardır. Hayvan güderken baş
başa veren iki çoban toprağı kazarak oyun tahtası yapmışlar ve oyunun taşlarını
da kumalaklardan temin etmişlerdir. Böylece, savaşçı bir millet olan Türklerin
çobanları dokuz kumalak oynayarak savaş stratejileri geliştirerek huzur ve
barış zamanlarını geçirmişlerdir. Bu durum, barış zamanlarında Türklerin sadece
avlanarak silah kullanma becerilerini değil, aynı zamanda dokuz kumalak
oynayarak savaş stratejilerini de devamlı geliştirdiklerini göstermektedirler.
Bu da onları düşman karşısında her zaman yenilmez yapmıştır.
Türk
mankalasının bir diğer farkı, alınan taşların bir tanesinin kendi otağına, yani
çukuruna bırakılmasıdır. Diğer mankala oyunlarında ise kendi çukuruna taş
bırakma yoktur. Dokuz kumalakta kendi çukuruna bir taş bırakma kuralı, Türk
sosyal hayatındaki baba ocağına sahip çıkma geleneğinin yansımasından başka bir
şey değildir. Türklerde baba ocağı, yani baba evine özel bir önem verilip evin
en küçük oğluna her zaman baba ocağı kalmakta, diğer evlatlar baba ocağından
ayrılarak kendi evlerini kurmaktadırlar. Bunu daha da genişletirsek, dokuz
kumalakta taşların bir tanesinin diğer çukurlara dağıtılmadan önce kendi
çukuruna bırakılmasını vatanı sahipsiz bırakmama, ona sahip çıkma düşüncesinin
bir tezahürü olduğunu ifade edebiliriz.
Netice
olarak Türk mankala oyunu olan dokuz kumalağın, kendi türleri içindeki en
gelişmiş oyun olduğunu söyleyebiliriz. Buna rağmen, dünyadaki mankala
araştırmalarında dokuz kumalağa yer verilmediğini hayretle görmekteyiz. Mankala
oyunları üzerine yazılmış yüzlerce kitap ve hazırlanmış binlerce internet
sitesinde dokuz kumalak adı neredeyse hiç geçmemektedir. Oysa, bazı Avrupa ve
Amerika'daki oyuncak sanayinde mankala türlerinin çocuk oyunu olarak hazırlanıp
satışa sunulduğunu bile görülmektedir. Ayrıca diğer bazı mankala türlerinin bilgisayar
oyunu olarak bazı internet sitelerinde rağbet de görmektedir.
Son
yıllarda bazı Türk illerinde dokuz kumalak oyununu tanıtma ve yaygınlaştırma
faaliyeti hız kazanmış bulunmaktadır. Özellikle Kazakistan'da Sovyet döneminde
unutulmaya yüz tutan bu oyun, bağımsızlıktan sonra tekrar canlandırılmaya
çalışılmaktadır. Bu oyun hakkında araştırmalar yapılmakta, kitaplar
yayınlanmaktadır. Bunun yanısıra turnuvalar ve yarışmalar düzenlenmektedir.
Hatta birkaç sene önce Dokuz Kumalak Federasyonu kurularak bu tip yarışmalar
bir düzene koyulmakta, uluslar arası turnuvalar düzenlenmekte ve tanıtım
çalışmaları yapmaktadır. Dokuz kumalak oyunu Moğolistan'da okullara kadar
girmiş bulunmakta ve yarışmalar yapılmaktadır. Çin, Karakalpakistan, Altay,
Karaçay-Balkar ve Yakutiya'da gençler arasında rağbet görmektedir.
Sonuç
olarak dokuz kumalak veya dokuz taş oyununu sadece bir strateji oyunu değil,
aynı zamanda Türklerin dünya görüşünü yansıtan bir etnografik bir oyun olduğunu
da söyleyebiliriz. Dünyada milletlerin kendi milli zeka oyunlarının olması,
milli alfabelerinin olması gibi önemli bir kültürel özelliktir. Ayrıca dokuz
kumalağın mankala adı verilen kendi türleri içinde en gelişmişinin olması,
Türklerin yüksek bir kültüre sahip olduklarının bir diğer göstergesi olmaktadır.
Kültür hayatımız için bu derece önemli olan bu oyunun, diğer mankala türleri
gibi, Türkiye'de ve dünyada tanıtılması ve yaygınlaştırılması başta Kültür
Bakanlığımız ve Spor Akademilerimiz olmak üzere tüm Türk zeka oyunlarını
araştırma ve geliştirme ile uğraşan kurumlarımızın olduğu kadar, aydınlarımıza
da düşen bir milli görev olmalıdır.
Yorumlar
Yorum Gönder