Çeviri: Dr. Almagul ISINA
“KAZAKİSTAN–2050 STRATEJİSİ”
Olgunlaşan
Devletin Yeni Siyasi İstikameti
Saygıdeğer Kazakistanlılar!
Saygıdeğer Vatandaşlarım!
Bugün biz, “Bağımsızlık Günü”
arifesinde bir araya gelmiş bulunuyoruz.
Artık 20 yılı aşkın bir süredir, bu
büyük günü hep birlikte gururla kutlamaktayız.
16 Aralık 1991 tarihinde,
Kazakistan halkı olarak egemenliği, özgürlüğü ve dünyaya açılmayı seçtik.
Günümüzde bu değerler artık gündelik hayatımızın bir parçası olmuştur.
Bağımsızlığın ilk yılları, henüz
yolun başındayken, her şey çok farklıydı. Günümüzde ise, ortak çabamız
sayesinde ülkemiz bambaşka bir konuma geldi ve şaşırtıcı ölçüde güzelleşti.
Bugün biz; kendi çehresi, kendi özellikleri ve kendi tutumu olan başarılı
bir devletiz. İlk zaferlerin kazanılması bizim için hiç kolay olmadı. Devlet,
20 yılı aşkın bir süre, egemenliğin ve siyasi itibarın kazanılması için
çalıştı. 20 yıl içinde bu hedefe ulaşılmış oldu. Devletin inşa dönemi başarıyla
tamamlandı.
Kazakistan 21’inci asra bağımsız
ve kendinden emin bir şekilde girdi.
Uzayıp giden küresel ekonomik krizin
etkisiyle dünyada cereyan eden olaylar bizde herhangi bir panik yaratmamaktadır.
Krize hazırlıklıyız. Hedefimiz, egemenlik
yıllarında kazandıklarımızı muhafaza etmek suretiyle, 21’inci asırda
sürdürülebilir kalkınma hamlemize devam etmektir.
Bizim temel hedefimiz; 2050
yılına kadar güçlü bir devlet, gelişmiş bir ekonomi ve toplu istihdam temelinde
bir refah toplumu yaratmaktır.
Güçlü devlet, özellikle
hızlandırılmış ekonomik büyüme koşullarının sağlanması için bilhassa önemlidir.
Güçlü bir devlet ayakta kalabilme politikası değil, aksine uzun vadeli kalkınma
ve ekonomik büyüme planlaması yapar.
Değerli vatandaşlarım, bu
nedenle, özellikle Bağımsızlık Günü arifesi olan bu günde, ben Sizlere, yeni
bir sesleniş konuşmasıyla hitap ediyorum. Ulusa Sesleniş konuşmam ülkemizin
kalkınma perspektifleri konusundaki görüşlerimi yansıtmaktadır.
Her şeyden önce 2050 Stratejisi,
yepyeni bir siyasi rotadır.
I. Olgunlaşan Kazakistan demek,
devlet kuruculuğumuzun, milli ekonomimizin, sivil toplumumuzun, toplumsal
mutabakatımızın, bölgesel liderliğimizin ve uluslararası itibarımızın krizle
imtihanıdır.
Bundan tam 15 yıl önce, Kazakistan 2030 Kalkınma
Stratejisi’ni kabul ettik.
Söz konusu strateji planı 1997 yılında kabul edilmiş ve o dönemde Sovyet sonrası
kaos nihai olarak aşılmamıştı, kriz Güneydoğu Asya ve bazı diğer piyasaları
kasıp kavuruyordu. Bizim için de durum çok zordu.
O yıllarda benimsediğimiz
strateji, ana hedeften sapmaksızın ileri gitmemize imkân veren bir
deniz feneri gibi yolumuzu aydınlatıyordu.
1997 yılını hatırlar mısınız?
Parlamento’da yaptığım konuşmadan
sonra telaş ve şaşkınlık hakim olmuştu.
Çoğu insan kendi kendine şu soruları
soruyordu: “Bu bir propaganda mıdır? Ya da kudret
helvası vaadi midir?”. Söz konusu dönemde belirlenen hedefler çok
iddialı gibi görünmüştü.
Ancak, söylenegeldiği gibi “gözler
ürker, eller amel eder”. Önümüzde devasa bir hedef vardı; olayların seyrini
değiştirmemiz ve yeni bir ülke inşa etmemiz gerekiyordu.
Bunu yerine getirmek için, üçlü
bir modernizasyon gerçekleştirmemiz gerekiyordu: Devlet inşası ile piyasa
ekonomisinde bir sıçrama yapılması, sosyal devletin temellerinin atılması ve
içtimai bilincin yenilenmesi lazımdı. Biz kendi yolumuzu tayin etmeliydik.
Ve işte bu yol “Kazakistan–2030
Stratejisi”nde çizilmişti.
Bu belge, bize stratejik
hedef ve vazifelerin vizyonunu sundu ve en önemlisi dünya görüşü sıçraması
oldu.
Kazaklarda “Hedef, başarının
yelkenidir” atasözü
var. Ancak doğru belirlenmiş hedefler bizi başarıya götürebilirdi. Bugün
tercihlerimizi doğru yönde seçmiş olduğumuzu söylemek, benim için büyük bir
onurdur. 2008 – 2009 yıllarında ortaya çıkan küresel kriz bunu
teyit etti. Kazakistan ayaklarının üstünde durmayı başardı. Kriz
başarılarımızı yok edemedi, aksine bizi daha da güçlü kıldı. Bizim tercihimizi
siyasi, sosyo-ekonomik ve dış politika esaslarına dayalı kalkınma modeli
etkinliğini kanıtladı.
Güçlü ve başarılı bir devlet…
Bizim en önemli başarımız,
kurduğumuz bağımsız Kazakistan’dır.
Sınırlarımızı uluslararası hukuk
çerçevesinde belirledik. Ülkemiz için bütünleşmiş bir ekonomik alan oluşturduk.
Ülkedeki üretim ilişkilerini sil baştan tesis ettik ve güçlendirdik. Artık
günümüzde, bütün bölgeler birbirleriyle sıkı bir bağ içinde çalışıyor. Tarihi
önemi haiz anayasal ve siyasi reformlar yaptık ve bunlar da kuvvetler ayrılığı
ilkesine dayalı çağdaş devlet yönetim sistemi oluşturdu.
Yeni başkentimiz Astana’yı inşa
ettik. Astana, ülkemizin simgesi, gurur
kaynağımız ve modern bir şehirdir. Dünyaya ülkemizin kapasitesini kanıtlamak üzere
başkentin potansiyelini kullanmayı başardık. İşte bu nedenle
dünya kamuoyu Kazakistan’ı «EXPO-2017» dünya fuarının ev sahibi olarak seçti.
Astana olmasaydı böyle bir seçim söz konusu olamazdı. Böylesi bir onur
herkese nasip olmaz. Sadece ülkemizin; eski Sovyet coğrafyasında AGİT’e
Başkanlık yapan ilk ülke olduğunu, bu teşkilatın zirvesine ev sahipliği
yaptığını ve evrensel ölçekte bir etkinlik olan EXPO-2017’yi düzenleyecek
olmasını söylemek kafi olacaktır.
Sürdürülebilir demokratikleşme ve
liberalleşme süreci…
Biz sarih bir formüle göre
hareket ediyoruz: “Önce ekonomi,
sonra politika”. Siyasi reformların her aşaması ekonominin
gelişmişlik düzeyiyle ilişkilenmektedir. Bu nedenle biz, ülkeyi
modernleştirecek ve rekabet gücünü arttıracak şekilde, siyasi liberalleşme
yolunda fasılasız bir şekilde ilerlemekteyiz. Ülkemiz,
demokrasi ve insan hakları alanında en yüksek standartlara adım adım
yaklaşmaktadır. Biz temel hak ve özgürlükleri Anayasamızda pekiştirdik.
Günümüzde, her Kazakistan vatandaşı eşit hak ve imkânlara sahiptir.
Farklı sosyal, etnik ve dini
grupların uyumu ve barışı…
Kazak halkına, kültürümüze ve dilimize
ilişkin tarihi adaleti yeniden tesis ettik.
Etnik, kültürel ve dini
çeşitliliğe rağmen, ülkemizde barışı ve siyasi istikrarı muhafaza ettik. Kazakistan,
140 farklı etnisite ve 17 farklı inanışı barındıran bir yurt oldu. İç
barış ve farklı uluslar arasındaki uyum, bizim en önemli değerimizdir. Çokuluslu
ülkemizdeki barış ve uyum, farklı
kültürler ve dinler arası diyalog, haklı olarak, dünya için örnek kabul
edilmektedir. Kazakistan halkının oluşturduğu birlik, kültür diyalogu
için müstesna bir Avrasya modeli oluşturmuştur. Kazakistan dinlerarası küresel bir
diyalog merkezi haline gelmiştir.
Milli ekonomi, uluslararası emek
paylaşımındaki rolümüz…
Kazakistan Bağımsız Devletler
Topluluğu’nda ilk olarak özel mülkiyete, serbest rekabete ve açıklık ilkesine
dayalı çağdaş piyasa ekonomisi modelini gerçekleştirdi. Bizim modelimiz,
yabancı yatırımların ülkeye çekilmesinde devletin aktif rolüne dayanmaktadır.
Kazakistan olarak ülkeye 160
milyar dolardan fazla yabancı yatırım çekmeyi başardık.
Girişimcilik faaliyeti için temel
koşullar ve modern bir vergi sistemi oluşturduk.
Biz, sistemli olarak milli
ekonomimizi çeşitlendiriyoruz. Hızlandırılmış sanayileşme programında, ben,
hedef olarak; iki beş yıllık dönemde, ekonomimizin çehresinin değiştirilmesi
ile dünyadaki hammadde fiyatı değişikliklerinden etkilenmeyecek hale
getirilmesini belirledim.
2030 Stratejisi’nin kabul
edildiği 1997’den bu yana geçen 15 yıl zarfında, devletimiz dünyanın en dinamik
kalkınan ilk beş ülkesi arasında yer almayı başardı. Neticede, 2012 sonuçlarına
göre, GSYH hacmi bakımından dünyanın en büyük 50 ekonomisi arasında yer aldık.
Ülkelerin kendi kalkınma
düzeylerini sınadıkları dünyaca kabul gören değerlendirmeler bulunmaktadır.
Ben, beş yıl önce, dünyanın rekabet gücü en yüksek ilk 50 ülkesi arasına girme
hedefini belirledim. Dünya Ekonomik Forumu sıralamasında Kazakistan artık 51’inci sırada yer almaktadır.
Gelinen noktada hedefe ulaşmamız için sadece bir adım kaldı.
Toplumsal istikrar ve uyumu
sağlayacak güçlü sosyal politika…
Benim için her zaman ana kriter
halkın yaşam seviyesinin yükseltilmesi olmuştur ve olacaktır.
15 yıl içinde Kazakistanlıların
geliri 16 kat artmıştır.Asgari geçim standardının altında
geliri bulunan vatandaş sayısı 7 kat, işsizlik oranı ise iki kat
azalmıştır. Bu zaman içinde Kazakistan sosyal bir toplum inşa etmeyi başarabildi.
Sağlık konusunda gözle görülür ilerleme kaydettik. Bu alanın etkinliğini
arttırmak üzere sağlık sisteminin organizasyonu, yönetimi ve finansmanı konularında
reformlar gerçekleştirilmiştir. Son beş yıl zarfında, anne ölüm oranı neredeyse
3 kat azalmış, doğum oranı ise 1,5 kat artmıştır. Eğitim alanında
eşit imkânlar yaratılmaktadır. Son 15 yıl zarfında eğitime ayrılan bütçe payı
9,5 kat artmıştır. Devlet tarafından ilkokuldan yüksek öğrenime kadar olmak
üzere, eğitimin her kademesinin kökten modernize edilmesine yönelik eğitim
geliştirme programı uygulanmaktadır. İnsan potansiyelini geliştirme alanındaki
uzun vadeli yatırım politikamız sayesinde gelinen noktada yetenekli bir genç
nesil oluşturduk.
Dünya kamuoyu tarafından kabul
gören ülke…
Dünya politikasında ülkemiz,
tartışmasız uluslararası itibara sahip sorumlu ve güvenilir bir muhataptır. Kazakistan
küresel güvenliğin istikrarında önemli bir rol oynamakta ve dünya kamuoyunu; uluslararası
terörizm, aşırılıkçılık ve yasadışı uyuşturucu ticaretiyle mücadelede
desteklemekteyiz. Kendi güvenliğimiz için önemli bir
uluslararası diyalog platformu olan Asya’da İşbirliği ve Güven Arttırıcı
Önlemler Konferansı’nın (AİGK) kurulmasında önayak olduk. Günümüzde AİGK,
nüfusu 3 milyarı aşan 24 ülkeyi bir araya getirmektedir. Son 2–3 yıl zarfında, Kazakistan AGİT, Şanghay
İşbirliği Örgütü, İslam İşbirliği Teşkilatı ve Kolektif Güvenlik Antlaşması
Örgütü dönem başkanlığı yaptı.
Astana Ekonomik Forumu’nda biz,
yeni bir diyalog platformu olan G-Global’i önerdik. Bu girişimin özü; adil ve güvenli bir dünya düzeni tesis
etmek için herkesin çabalarının birleştirilmesidir. Kazakistan küresel
enerji ve gıda güvenliğinin sağlanmasına hatırı sayılır bir katkı sağlamaktayız.
Nükleer yayılmanın önlenmesi
rejiminin güçlendirilmesinde oynadığımız aktif rol…
Nükleer silahların yayılmasının
önlenmesi rejiminin güçlendirilmesi konusundaki çabalarımız, dünya barışına,
istikrarına, düzenine ve güvenliğine kuşkusuz bir katkıdır. Semey Nükleer
Poligonu’nu kapatmak suretiyle ve dünyada ilk olarak nükleer silahtan
vazgeçerek, önde gelen nükleer devletler olan ABD, Rusya, İngiltere, Fransa ve
Çin Halk Cumhuriyeti’nden güvenliğimiz için kalıcı uluslararası teminatlar
aldık. Orta Asya’da nükleer silahlardan arındırılmış bölge oluşturulması
konusunda anahtar rol oynadık ve öncelikle Orta Doğu’da olmak üzere, dünyamızın
diğer bölgelerinde de benzeri bölgelerin oluşturulmasında anahtar rol oynadık. Biz,
dünya kamuoyunun nükleer terörizm tehdidiyle mücadele konusundaki çabalarını
desteklemekteyiz.
Günümüzde nükleer tehdidin
kararlı bir şekilde ortadan kaldırılması konusunda, etkin tedbirlerin alınması
gereğini konuşuyoruz. Kanaatimize göre; Nükleer Silahların Yayılmasının
Önlenmesine İlişkin Anlaşma, önceden olduğu gibi, şimdi de yayılmayı önleme
rejiminin temel taşı olmaya devam etmektedir. Nükleer Denemelerin Yasaklanması
Anlaşması kapsamlı bir şekilde bir an evvel yürürlüğe girmeli ve yayılmanın
önlenmesi rejiminin güçlendirilmesinde önemli bir lokomotif olmalıdır.
BM Genel Kurulu, 29 Ağustos’un
Nükleer Denemelere Karşı Eylem Günü ilan edilmesi yönündeki önerimi, üç yıl
önce destekledi. Bütün bunlar, bizim küresel politikadaki rolümüzün kabul
edilmesi anlamına gelmektedir. Bu sorumlu politika sayesinde Kazakistan, haklı
olarak, yayılmanın önlenmesi rejiminin lideri ve diğer devletlere model kabul
edildi.
“Kazakistan–2030 Stratejisi”:
Temel Sonuçlar
“Kazakistan–2030 Stratejisi”nde
ülkemizin başarısını tasarladık.
Ara vermeden ve inatla, belirlenen
hedeflerimize doğru ilerledik. Küresel krizin doruk noktasına ulaştığı
2008–2009 yıllarında da milli ekonomimiz büyüme hızını kesmedi.
Bir dizi parametrelere göre, zamanından
önce yerine getirmeyi başardığımız 2030 Stratejisi Planının sonuçlarını ilan
etmek, benim için büyük bir onurdur.
(1) MİLLİ GÜVENLİK. Önümüzde Kazakistan’ın toprak bütünlüğünü muhafaza etmek suretiyle
kalkınma görevi bulunmaktaydı. Planlanandan
fazlasını yapmayı başardık. Tarihimizde bir ilk olarak
devletimiz uluslararası kabul gören ve ihtilafsız sınırlara sahip oldu. 14 bin
kilometre uzunluğundaki devlet sınırı yeniden belirlendi.
Kazakistan, güvenli bir şekilde,
Hazar Denizi’nin kendine ait bölümündeki durumu denetlemektedir. Gelinen
noktada olası her türlü arazi ihtilafı tehdidi ortadan kaldırılmıştır. Biz,
gelecek nesillere komşularla ihtilaflı herhangi bir sınır bırakmadık.
Bireylerin, toplumun ve devletin
güvenliğini sağlayan güçlü, modern ve savunma gücü olan bir ordu ile etkin bir
emniyet sistemi kurduk.
(2) Biz, 140
etnisite ve 17 inanışa mensup insanların yaşadığı ülkemizde İÇ POLİTİKA
İSTİKRARINI ve MİLLİ BİRLİĞİ koruduk ve güçlendirdik. Bu yöndeki Politikamız başarılı
oldu. Fasılasız bir şekilde, demokratik kalkınma modeli temelinde sivil toplum
kurumlarını oluşturuyoruz. İnsan Hakları Ombudsmanı Kurumu oluşturuldu.
Kazakistan’da bağımsızlık öncesi
çok partili sistem uygulaması yoktu. Günümüzde ise ülkede bütün siyasi yelpazeyi
temsil eden siyasi partiler bulunmaktadır. Parlamentomuz çok partilidir ve
parlamenter çoğunluk hükümeti bulunmaktadır.
Sivil toplum gelişmektedir,
bağımsız kitle iletişim araçları faaliyet göstermektedir. Çok farklı alanlarda
olmak üzere 18 binden fazla STK faaliyette bulunmaktadır. Yaklaşık
2.500 gazete ve dergi yayınlanmakta olup, bunlardan % 90’ı özeldir.
Kazakistan, günümüzde kültürlerarası
ve dinlerarası diyalogda önemli bir uluslar arası merkez haline gelmiştir. Semavi
ve Geleneksel Dinler Liderleri’nin ilk dört kongresi bilhassa ülkemizde
düzenlenmiştir.
21’inci asırda Kazakistan, Doğu
ve Batı arasındaki diyalog ve işbirliğinde bir köprü olmalıdır.
(3) YÜKSEK DÜZEYDE YABANCI YATIRIMI VE DÂHİLİ TASARRUFU BULUNAN AÇIK
PİYASA EKONOMİSİNE DAYALI EKONOMİK BÜYÜME. Artan tempolarla gerçekçi ve kalıcı büyümeyi
hedefledik. Tarihi ölçülerle kısa bir sürede
bu görevi yerine getirdik.
“Kazakistan–2030 Stratejisi”nde
özellikle ekonomik büyümeye vurgu yapıldı.
Neticede, 15 yıl zarfında, milli
ekonominin hacmi; 1997 yılında 1,7 trilyon Tenge iken, 2011 yılında ise
28 trilyon Tenge’ye ulaştı. GSYH
16 kat arttı. 1999 yılından itibaren Kazakistan % 7,6 GSYH
artış oranıyla kalkınmakta olan ülkeleri de geride bıraktı. Kişi başına GSYH 7
kat fazla arttı ve 1998 yılında bu rakam1.500 Dolar iken 2012 yılında ise 12
bin Dolara yükseldi.
Kazakistan, bağımsızlığının ilk
günlerinden itibaren, BDT ülkeleri arasında kişi başına ülkeye çekilen yabancı
yatırım hacmi bakımından öncü konumuna geçmiştir. Günümüzde bu rakam 9.200
Dolara çıktı. Dış ticarette 12 misli, sınai ürün üretim
hacminde 20 misli artış sağladık. Bu yıllar zarfında, petrol
üretimi 3 misli, doğal gaz üretimi ise 5 misli arttı. Doğal kaynaklardan gelen
gelirimizi Ulusal Fon’umuza aktardık. Bu, olası ekonomik ve
mali çalkantılara karşı güvenilir bir kalkanımız, bugünkü ve gelecek
kuşaklarımızın güvenliğinin teminatıdır.
Hızlandırılmış sanayileşme
programı çerçevesinde, 2010 yılından bu yana, toplam tutarı 1.797 milyar
Tenge olan 397 yatırım projesi gerçekleştirildi ve 44 binden fazla kişiye
istihdam imkânı sağlandı. “İş Dünyası 2020 Yol Haritası” programının
iki yıllık uygulamasında toplam kredi meblağı 101,2 milyar Tenge olan
225 proje gerçekleştirildi.
Günümüzde Kazakistan nüfusu orta
gelir düzeyine sahip olan ve ekonomisi dinamik bir şekilde gelişen bir ülkedir.
(4) KAZAKİSTAN
VATANDAŞLARININ SAĞLIĞI, EĞİTİMİ VE REFAHI. İnsanların durumunu kökten
değiştirmek ve hayat koşullarını iyileştirmek hayati önem taşımaktaydı. Yapılan
çalışmaların sonuçları ortadadır. Ortalama aylık maaşlar
9,3 misli artmıştır. Ortalama emeklilik maaşları ise 10 misli
artmıştır. Nüfusun nominal parasal gelirleri 16 misli
artıştır. Sağlık finansmanı hacmi her sene artmaktadır. Sağlık finansmanı, 1999
yılında 46 milyar Tenge iken, 2011 yılında 631 milyar Tenge oldu.
İçinde beş yenilikçi sağlık
merkezi bulunan Büyük Tıp Merkezi oluşturuldu: Pediatrik Rehabilitasyon
Merkezi, Anne ve Çocuk Sağlığı Merkezi, Nöroşirurji Merkezi, İlk Yardım Merkezi
ve Kardiyoloji Merkezi. Ülkenin her bölgesinde kaliteli tıbbi hizmet
alınabilmesi için gerekli koşullar yaratılmaktadır. Mobil sağlık hizmetleri
hızlı tempolarla gelişmekte ve ülkemizin en ücra köşelerinde bile sağlık
hizmetleri sunulmaktadır. Milli tarama sistemimiz hastalıkların erken evrelerde
tanılarının yapılmasına ve tedavisine imkân tanımaktadır. Ücretsiz ve
ayrıcalıklı ilaç temin sistemi uygulamaya konulmuştur.
Ülke nüfusunun sayısı, son 15 yıl
içinde 14 milyondan yaklaşık17 milyon kişiye çıktı. Ortalama yaş süresi 70’in
üzerine çıktı.
Tutarlı bir şekilde, erişilebilir
ve kaliteli eğitim geliştirme politikasını sürdürüyoruz.
“Balapan” Programı’nın
gerçekleştirilmesi, okul öncesi eğitim kapsamının % 65,4’e kadar arttırılmasına imkân verdi. Zorunlu ilkokul
hazırlık uygulaması başlatıldı ve okula gidecek çocuklarımızın % 94,7’si kapsandı. Bütün ülke çapında, 1997
yılından bu yana, 942 okul ve aynı şekilde, 758 hastane ve sair sağlık tesisi inşa edildi. Dünya
standartlarına uygun akıllı okul ve mesleki-teknik kolej ağlarını
geliştiriyoruz. Son 12 yıl zarfında yüksek öğrenim burslarının miktarı % 182 arttı. 1993 yılında eşi benzeri olmayan bir
program “Bolaşak”ı uygulamaya başladık ve bu sayede 8 bin yetenekli gencimiz
dünyanın en iyi üniversitelerinde parlak bir eğitim aldı.
Astana’da, uluslararası
standartlara uygun modern bir bilimsel-araştırma üniversitesi kuruldu.
(5) ENERJİ KAYNAKLARI. Kazakistan’ın petrol ve gaz sektörü bütün ekonomimiz için lokomotif
görevi yapmakta ve diğer sektörlerin gelişmesine katkıda bulunmaktadır.
Biz ekonomimizde çağdaş ve etkin
petrol, gaz ve madencilik sektörleri yaratma hedefini belirlemiştik. Gelinen
noktada bu görevi başarıyla yerine getirdik. Günümüzde hammadde sektöründen elde
edilen gelirler, gelecek vaat eden yeni ekonomi alanlarında kullanılmaktadır. Petrol
ve gaz sektörünün GSYH’deki payında da devamlı bir büyüme dinamiği
gözlemlenmektedir. Bu pay; 1997 yılında % 3,7 iken, 2006 yılında % 14,7’ye
çıktı ve 2011 yılında da % 25,8’e yükseldi.
Satış pazarlarımızı
çeşitlendirdik ve konumumuzu kalıcı bir şekilde güçlendirdik ve bu suretle de
ürünümüzün satışında tek kanala bağlı olmaktan kaynaklanan bağımlılığımızı
azaltmış olduk.
(6) BAŞTA ULAŞTIRMA VE HABERLEŞME OLMAK ÜZERE ALT YAPI SEKTÖRÜ
Önceki planımızda özellikle ülke altyapısını
geliştirmeyi hedeflemiştik. Bunu da kendi imkânlarımızla başarabildik. Geçen
yıllarda, sanayi ve ulaştırma altyapısı ile hayati etkinlik altyapılarına ait
birçok büyük stratejik tesis yapıldı. Bu kapsamda karayolu ve demiryolu ana
hatları, boru hatları, lojistik merkezler, terminaller, havaalanları,
istasyonlar, limanlar vb. inşa edildi.
Bütün bunlar birçok
Kazakistanlıya iş imkânı sağladı ve bizim, bölgesel ve küresel ekonomik
ilişkiler sisteminde yer almamıza yol açtı.Telekomünikasyon alanında kullanıcı
sayısı her geçen gün artmaktadır. Bu sabit telefon, mobil iletişim ve internet
için de geçerlidir.
“E-hükümet” uygulaması vatandaşla
devlet arasındaki iletişimi bariz bir şekilde kolaylaştırdı. Son 11 yıl
zarfında, karayolu sektörünün gelişmesi için 1.263,1 milyar Tenge
tahsis edildi. Bu yıllar içinde 48 bin kilometre genel amaçlı yol 1.100 km de demiryolu
yapıldı ve yenilendi. Hâlihazırda Batı Avrupa-Batı Çin ana ulaştırma koridorunu
oluşturmak suretiyle İpek Yolu’nu yeniden canlandırıyoruz.
Uzen-Türkmenistan sınırı arasında
demiryolu inşa etmek suretiyle Körfez ülkelerine ve Uzak Doğu’ya ulaşımı
sağlamış olduk. Korgas-Jetıgen yolunu yapmak suretiyle doğu kapılarımızı sonuna
kadar açmış olduk ve böylelikle Çin ve bütün Asya alt kıtasına yol götürmüş
olduk. Jezkazgan-Beyneu demiryolunun yapımını başlattık.
(7) PROFESYONEL DEVLET. Bağımsızlıkla birlikte önceki idari-komuta sisteminin yöneticilik
geleneklerinden nihai olarak kurtulmalı, çağdaş ve etkin bir yönetici ekibi
kurmalıydık. Yarattığımız ve bütün vatandaşların eşit hak ve şansa sahip olduğu
kadro seçimi ve terfi sistemi devlet mekanizmasının faaliyetinde oldukça yüksek
düzeyde profesyonellik ve şeffaflık sağladı. Devlet yönetiminde bir nevi devrim
gerçekleştirmeyi başardık ve bu yönetimi, halka verilen devlet hizmetlerinin
kalitesini yükseltmeye yönelttik.
Bu suretle, 2030 Stratejisi’nde
belirlenen temel hedefler gerçekleştirildi, diğerleri de gerçekleşme
sürecindedir.
***
Artık vatandaş olarak hepimiz
“2030 Strateji Planının” büyük yararının olduğunu ve çağdaş Kazakistan
devletinin inşa sürecinin tamamlandığını belirtebiliriz. Bu, birlik ve beraberliğimizin, gayretli ve
titiz çalışmamızın eseridir, çaba ve ümitlerimizin canlı bir şekilde yerine
getirilmesidir.
Başarılarımızdan dolayı hepimiz
gurur duymaktayız.
Devlet ve toplum olarak
ayaklarımızın üzerinde durabildiğimizi dünya krizi de teyit etti. Artık
sınırlarımız, siyasi sistemimiz, ekonomik modelimiz ne ülke içinde, ne de ülke
dışında ciddi görüş ayrılığı ve tartışma konusu değildir.
Şimdi önümüzde yeni bir görev
bulunmaktadır. Biz, devletimizin müteakip gelişme eksenini uzun vadeli olarak
güçlendirmeliyiz.
II. 21’inci asrın on küresel
meydan okuması…
Hâlihazırda insanoğlu yeni
küresel meydan okumalarla yüz yüze kalmaktadır.
Ülkemiz ve bölgemiz için on temel
tehdidi sıralamak istiyorum. Kendi kalkınma sürecimizde, ileride de yeni
başarılar kazanmayı planlıyorsak, bunlardan her birini göz önünde
bulundurmalıyız.
Birinci meydan okuma; tarihi
süreçlerin hızlanması…
Tarihi süreçler, büyük bir hız kazanmıştır. Dünyamız yoğun bir şekilde dönüşüm yaşamakta ve
meydana gelen değişikliklerin hızı şaşkınlık yaratmaktadır.
Son 60 yıl zarfında dünya
nüfusunun sayısı üç kat arttı ve 2050 yılına doğru bu sayı 9 milyara çıkacak.
Bu dönemde dünya GSH’si 11 misli arttı.
Dünya tarih sürecinin hızlanması,
her zaman devletlerin önüne sınırsız imkânlar çıkarıyor ve ben, bu imkânlardan
tam olarak yararlanabildiğimiz için gurur duyuyorum.
Toplum yaşamının bütün
alanlarındaki modernizasyonu, 20 küsur sene içinde, çok yüksek tempolarla
gerçekleştirdik. Bu sürede başka ülkelerin 100, hatta 150 yıl içinde
yapabildiklerini yapmış olduk. Ancak, hala ülkemizde, genel modernizasyon
sürecine uyum sağlayamamış sosyal gruplar mevcut. Bunun objektif sebepleri de
vardır. Toplumda hala insanların ahlaki durumuna ve sosyal beklentilerine etki
eden bazı dengesizlikler bulunmaktadır. Biz bu dengesizliği gidermeli ve
toplumun bütün kesimlerine; modernizasyon sürecine uyum sağlama, toplumda layık
olduğu yeri alma ve yeni siyasi rotayla sunulan avantajlardan tamamıyla
yararlanma imkânı vermeliyiz.
İkinci tehlike; küresel
demografik dengesizlik…
Küresel
demografik dengesizlik gün geçtikçe daha akut hale gelmektedir. Genel olarak dünyadaki trend, insan
yaşının uzatılmasıdır. 40 yıl sonra 60 yaşın üstündeki dünya nüfusu 15 yaşın
altındakilerden daha fazla olacaktır. Düşük doğurganlık ve insanlığın
yaşlanması; birçok ülkede, kaçınılmaz bir şekilde iş gücü piyasasında sorunlara
ve özellikle de iş gücü kaynakları yetersizliğine yol açmaktadır.
Artan demografik dengesizlik yeni
göç dalgalarını oluşturmakta ve bütün dünyada sosyal gerginliği arttırmaktadır.
Kazakistan’da, ülkenin farklı bölgelerinde göç dalgalarıyla yüz yüze
gelmekteyiz ve buralardaki düzensiz işgücü göçü yerel iş piyasalarında
istikrarsızlık yaratmaktadır. Aynı şekilde, yakın bir gelecekte tersine bir
süreçle, ülkemiz dışına içgöçü olgusuyla karşılaşma ihtimalini de idrak
etmeliyiz.
Biz genç bir ulusuz. Ülkemizdeki
nüfusun yaş ortalaması 35’tir. Bu bize kendi beşeri potansiyelimizi koruma ve
kendimizi dünyada doğru bir şekilde konumlandırma imkânı vermektedir. Ve bugün
elimizde gelişmemizi sağlayacak iyi bir temel bulunmaktadır. Ülkemizde yeteri
kadar istihdam imkânı bulunmaktadır ve her vatandaş kendine uygun iş
bulabiliyor. Dahası, ülkede herkes kendi işini kurabiliyor ve kendisi için
çalışabiliyor. Bu, bizim için büyük bir başarıdır. Ben Sizleri, işsizlerin
sadece işsizlik maaşı almadığı, aynı zamanda yeni meslekler edindiği, engelli
insanların aktif bir şekilde yaratıcı faaliyetlerle meşgul olduğu, şirket ve
kuruluşların da kendilerine layık oldukları çalışma imkânları sağladıkları
“Genel İş Toplumu”na yöneltmekteyim.
Gençlerimiz eğitim görmeli, yeni
bilgilere vakıf olmalı, mahirane ve etkin bir şekilde bilgi ve teknolojileri
gündelik hayatta kullanmalıdır. Bizler bunun için her türlü imkânı yaratmalı,
en elverişli koşulları sağlamalıyız.
Üçüncü meydan okuma; küresel gıda
güvenliği tehdididir.
Dünya nüfusundaki yüksek artış
hızı gıda sorununu daha keskin hale getirmektedir.
Günümüzde onlarca milyon insan
açlık pençesinde ve bir milyara yakın insan sürekli olarak yetersiz beslenme
sıkıntısı çekmektedir. Gıda maddesi üretiminde devrim niteliğinde değişiklikler
yapılmadıkça, bu korkunç rakamlar büyümeye devam edecektir. Aslında bu tehdit
bizim için devasa avantaj ve imkanlar sunmaktadır. Kazakistan artık dünyanın en
büyük tahıl üretici- ihracatçıları arasında yer almakta. Ülke olarak bizler hem
geniş hem de ekolojik anlamda temiz
arazilere sahibiz ve bu sebeple organik gıda üretimi yapabiliriz. Tarım
üretiminde nitelik bakımından bir sıçrama gerçekleştirebilmemiz hususu
imkânlarımız dâhilindedir. Bu da bize, yeni bir devlet düşünce tarzı geliştirmemizi
gerekmektedir.
Dördüncü tehdit; temiz su ihtiyacının
karşılanması…
Dünya su kaynakları da büyük bir tehdit
altında bulunmaktadır.
Dünyamızda, son 60 yıl zarfında,
içme suyu tüketimi 8 kat arttı. XXI. y.y. ortalarına doğru birçok ülke su ithal
etmek zorunda kalacaktır. Su, son derece sınırlı bir kaynaktır ve kaynaklara
sahip olma mücadelesi dünyadaki gerginlik ve ihtilafların sebeplerinden biri
olarak jeopolitiğin en önemli faktörü haline gelmektedir. Su tedarik sorunu,
bizim ülkemizde de ciddi bir sorundur. Bizim yeteri kadar kaliteli içme suyumuz
bulunmamaktadır. Birçok bölgemizde acil olarak temiz su ihtiyacı bulunmaktadır.
Bu sorunun jeopolitik veçhesi de bulunmaktadır. Hâlihazırda, sınır aşan
nehirlerin su kaynaklarının kullanılması konusunda ciddi sorunlarla yüz yüze
kaldık. Bu sorunun bütün zorluğuna rağmen, bunun siyasileştirilmesine fırsat
vermemeliyiz.
Beşinci tehdit; küresel enerji
güvenliğidir.
Bütün gelişmiş ülkeler,
alternatif ve “yeşil” enerji teknolojilerine yatırımlarını arttırmaktadır.
Bunların kullanılması, tüketilen bütün enerjinin % 50’sine kadarının
üretilmesine imkân sağlayacaktır. Anlaşıldığı üzere, hidrokarbon ekonomisi
dönemi, yavaş yavaş sona ermektedir. Yeni bir çağ başlamakta ve bunda,
insanoğlunun yaşam faaliyeti; sadece petrol ve gaza değil, aynı ölçüde yenilenebilir
enerji kaynaklarına da dayanacaktır.
Kazakistan küresel enerji
güvenliğinin kilit unsurlarından biridir. Dünya çapında petrol
ve gaz rezervlerine sahip olan ülkemiz, enerji alanındaki güvenilir stratejik
ortaklık ve karşılıklı yarara dayalı uluslararası işbirliğinden bir adım bile
geri çekilmeyecektir.
Altıncı zorluk; doğal kaynakların
tükenebilirliğidir…
Yeryüzündeki doğal kaynakların
sınırlılık ve tükenebilirlik koşullarında insanlık tarihinde benzeri görülmemiş
bir tüketim artışı, farklı istikametlerde olmak üzere, gerek olumlu, gerekse
olumsuz süreçleri tetikleyecektir. Ülkemizin
bu konuda bir dizi avantajı bulunmaktadır. Tanrı bize birçok doğal zenginlik
vermiştir. Diğer ülkeler ve halklar, bizim kaynaklarımıza ihtiyaç duyacaktır. Bizim
kendi doğal kaynaklarımıza karşı yaklaşımımızı yeniden değerlendirmemiz, ilke
bazında önem taşımaktadır. Biz, bunların satışından elde ettiğimiz gelirleri
hazinede biriktirmek suretiyle doğru bir şekilde kullanmayı öğrenmeliyiz ve en
önemlisi de, ülkemizin doğal kaynaklarını azami ölçüde etkin olarak
sürdürülebilir ekonomik büyümeye dönüştürmeliyiz.
Yedinci tehdit; Üçüncü Sanayi
Devrimi…
İnsanlık Üçüncü Sanayi
Devrimi arifesinde bulunmaktadır ve bu da “üretim” kavramını
değiştirmektedir. Teknolojik buluşlar dünya piyasalarının yapısını ve
ihtiyaçlarını köklü bir şekilde değiştirmektedir. Biz, öncekilere kıyasla,
bambaşka bir teknolojik realite ortamında yaşamaktayız. Dijital
teknolojiler, nanoteknoloji, robot araçlar, yenileyici tıp ve bilimin birçok
başarısı, sadece çevreyi değil, insanı da dönüştürmek suretiyle gündelik
hayatın gerçekliği haline gelecektir. Bizler bu süreçlere aktif bir şekilde
katılmalıyız.
Sekizinci tehdit; artan sosyal
istikrarsızlıktır…
Hâlihazırda dünyanın en büyük
sorunlarından biri, artan sosyal eşitsizliktir.
Günümüzde, dünyada yaklaşık iki
yüz milyon kişi çalışacak iş bulamamaktadır. Hatta Avrupa Birliği’nde bile
işsizlik, son on yılların en yüksek düzeyine çıkmış bulunmakta ve çok sayıda
kitlesel kargaşayı kışkırtmaktadır. Bunların ışığında, Kazakistan’daki durumun
oldukça başarılı göründüğünü kabul etmeliyiz. Günümüzde, yeni tarihimize ait en
düşük işsizlik rakamlarına sahibiz. Bu, kuşkusuz büyük bir başarıdır. Yine de
bu durumda yan gelip yatmamız mümkün değildir. Sosyal ve siyasal krize
dönüşmekte olan küresel ekonomik kriz, kaçınılmaz olarak Kazakistan’a da etki
edecektir ve bizim dayanıklılığımızı sınayacaktır.
Bu nedenle, sosyal güvenlik ve
sosyal istikrar konusu gündeme getirilmektedir. Bizim için önemli görevlerden
biri, toplumumuzda sosyal istikrarı güçlendirmektedir.
Dokuzuncu meydan okuma; kültürel
değerlerimizin buhranı…
Dünyamızda, ciddi bir dünya
görüşü ve değerler krizi yaşanmaktadır. Medeniyetler çatışmasından, tarihin
sona ermesinden ve çok kültürlülüğün çöküşünden bahseden sesler gittikçe daha
sık olarak diler getirilmekte ve yayılmaktadır.
Tarih boyunca nice zorlu
dönemleri geçiren değerlerimizi korumak suretiyle bu dünya görüşü mülahazasına
kapılmamak, bizim için ilke bazında önem taşımaktadır. Kendi tecrübemizden
bildiğimiz üzere, ülkemizin çok etnisiteli ve çokdinli olması bir “Aşil topuğu” olarak adlandırılıyordu,
ama biz bu durumu avantaja çevirmeyi başarabildik. Farklı kültür ve dinlerin
bir arada bulunduğu ortamda yaşamayı öğrenmemiz gerekiyor. Kültür ve
medeniyetlerin diyaloguna sadakatle bağlı olmalıyız. Ancak diğer uluslarla
diyalogun sürdürülmesi halinde, ülkemiz gelecekte başarı ve nüfuza sahip
olabilecektir. Kazakistan, 21’inci y.y bölge lideri olarak kendi konumunu
güçlendirmeli ve Doğu’yla Batı’nın diyalogu ve işbirliği için bir köprü
olmalıdır.
Onuncu meydan okuma; yeni dünya istikrarsızlığı tehdidi…
Şu an dünyada yaşayan olayları
yakından takip ediyoruz. Aslında bu,
yeni bir kriz dalgası değil, aksine dünya ekonomisinin henüz içinden çıkamadığı
2007–2009 yılları krizinin devamıdır.
Küresel ekonomik sistem 2013–2014
yıllarında ciddi bir sekteye uğrayabilir ve özellikle dünyadaki hammadde
fiyatları tepetaklak olabilir. Ancak bizim için böyle bir senaryo, son derece
arzu edilmeyen bir durumdur.
Avrupa Birliği ve/veya ABD’de
olası bir durgunluk, gelişmiş ülkelerin hammadde kaynaklarına olan ihtiyacını
azaltabilir.
Euro bölgesinde en azından bir
devletin potansiyel bir temerrüde düşmesi “domino etkisini” başlatabilir ve
bizim, uluslararası rezervlerimiz ile ihracat sevkiyatlarımızın istikrarının
korunmasını tartışmalı hale getirebilir.
Döviz rezervlerinin azalması,
döviz kuru ve enflasyon baskısını güçlendirmekte ve bu da, aynı şekilde,
sosyo-ekonomik duruma olumsuz yönde etki edebilmektedir.
Bununla ilgili olarak iktidarın
bütün kollarının, devletin ve toplumun iyi düşünülmüş, mutabakata varılmış ve
koordine edilmiş rotasını hazırlamak zorundayız ki uluslararası gelişmelerin
her türlü senaryosuna karşı hazırlıklı olabilelim.
III. “Kazakistan–2050
Stratejisi”; hızla değişen tarihi koşullarda yeni Kazakistan için yeni siyasi
rota
Saygıdeğer Kazakistanlılar!
Değerli yurttaşlarım!
Çözümlememiz gereken problem
paradigmaları nicelik olarak değişmiştir.
Yeni meydan
okumalara layıkıyla karşı koyabilmek için 2030 Stratejisi çerçeveleri artık
yetersiz kalmaktadır. Planlama ufkunu genişletmek bizim için önemlidir ve 15
yıl öncesinde olduğu gibi, müteakip bir dünya görüşü sıçraması
gerçekleştirmemiz gerekmektedir.
İlk olarak, Kazakistan çağdaş bir
devlettir. Bizim toplumumuz olgunluğa erişmiştir. Bu nedenle bugünkü gündemimiz
devletimizin kuruluş merhalesindeki gündemden farklıdır.
Dünyada
cereyan eden dönüşümlerin vasfı ve derinliği, küresel karşılıklı bağımlılık
sürdürülebilir uzun vadeli kalkınmayı gerektirmektedir. Birçok ülke, artık
2030–2050 yıllarının ötesine göz atmaya çalışmaktadır. Bugünkü istikrarsız
zamanda “yönetilebilir tahmin yapılması” devletin kalkınmasında önemli bir araç
haline gelmektedir.
İkinci olarak, aslında “Kazakistan
2030 Stratejisi” devletimizin inşa dönemi için tasarlanmıştır. Gelinen noktada
ise temel parametreleri bakımından yerine getirilmiştir.
Üçüncü olarak, yeni realitelerin doğurduğu yeni
meydan okuma ve tehditlerle yüz yüze kalmaktayız. Bunlar kapsayıcı bir vasıf
taşımakta olup, bütün ülke ve bölgeleri etkilemektedir.
“Kazakistan
2030 Stratejisi”ni hazırladığımızda, hiç kimse, ölçekleri bakımından böylesine
emsali görülmemiş bir mali-ekonomik krizin ortaya çıkabileceğini ve bunun
neticesinde de yeni ve hiçbir suretle öngörülmeyen ekonomik ve jeopolitik
durumların oluşabileceğini tahmin etmiyordu. “2030 Stratejisi”,
1997 yılında, ucu açık bir belge olarak hazırlandı. Daha başlangıcında,
düzeltme imkânını söz konusu belgeye dâhil ettik.
Dünyadaki durumun değiştiğini ve
hayatın da kendi düzeltmelerini yapabileceğini anlamak suretiyle, benim
talimatımla, yeni koşullara göre durumumuzu kavramak ve olası stratejimizi
belirlemek üzere, bir çalışma grubu oluşturuldu.
Bu grubun
hazırladıklarını göz önünde bulundurmak suretiyle, bünyesinde 2030 Stratejisi
görevlerinin yerine getirilmesine devam edileceği, 2050 yılına kadar ulusun
yeni siyasi rotasının oluşturulmasını öneriyorum. “Kazakistan–2030” programında
olduğu gibi, zaman ve koşulların bizim planlarımızda da değişikliklere yol
açacağını net bir şekilde idrak etmeliyiz.
“2050 yılı” sadece sembolik bir tarih
değildir.
“2050”, günümüzde dünya
kamuoyunun kendi yönünü ayarladığı somut bir süredir. Birleşmiş Milletler
Teşkilatı, “2050 Küresel Medeniyetler Gelişme” tahminini yayınladı. 2050 yılına
ilişkin tahmin raporu Dünya Gıda Teşkilatı (FAO) tarafından da ilan edildi. Günümüzde,
eskisine göre, daha fazla ülke bu türden uzun vadeli stratejileri hazırlayıp uygulamaya
koyuyor. Çin de kendisine böyle bir stratejik planlama ufku belirledi. Hatta
büyük çokuluslu şirketler, gelişme stratejilerini yarım asır önceden
hazırlamaktadır.
On beş yıl kadar önce “2030
Stratejisi” hazırlandığında, yeni ülkemizde dünyaya gelen birinci nesil
Kazakistanlılar henüz ilkokula gitme aşamasındaydılar. Bugün ise onlar, ya işe
girdi ve çalışıyor ya da üniversitelerde öğrenimlerini tamamlamak üzeredirler.
İki üç yıl sonra ise bağımsızlık sonrası ikinci nesil dünyaya gelmeye
başlayacak. Bu nedenle onlara doğru kılavuzlar sunulması üzerinde düşünmemiz
önem taşımaktadır. Bizim esas amacımız; 2050 yılına kadar, dünyanın en gelişmiş
30 devleti arasında yer almaktır.
Başarılarımız ve Kazakistan
kalkınma modelimiz yeni siyası rotanın temelini oluşturmalıdır. Kazakistan–2050
Stratejisi, yeni merhalede Kazakistan–2030 Stratejisi’nin uyumlu bir devamı
niteliği taşımaktadır. Bu belge “Biz
kimiz, nereye gidiyoruz ve 2050 yılına doğru nerede olmak istiyoruz(?)”
sorusuna cevap özelliğine haiz bir belgedir. Eminim ki bu, özellikle bu yeni
kuşağı ilgilendirmektedir.
Bütün bunlardan hareketle, ben,
“Ulusun 2050 Yılına Kadar Yeni Siyasi Rotası” taslağını önermekteyim.
Bu da benim Kazakistan halkına mesajım olacaktır.
***
Biz nereye gidiyoruz? Kazakistan, 2050 yılına doğru,
dünyanın en gelişmiş ilk otuz
devleti arasında yer almalıdır.
Bu kulüpte yer
almak için kalkınmakta olan ülkeler arasında kıyasıya bir rekabet olacaktır. Ulusumuz,
yeryüzünün sadece güçlüler için garantilendiğini açık bir şekilde idrak etmek
suretiyle, küresel ekonomik mücadeleye hazır olmalıdır.
Biz, amacımızdan şaşmaksızın ve
coşkuyla, birincil hedefleri gözden kaçırmaksızın çalışmalıyız:
- Devlet inşasının müteakip
gelişimi ve güçlenmesi,
-
Ekonomik politikada yeni hedeflere
geçilmesi,
-
Milli ekonominin itici gücü olan girişimciliğe çok yönlü destek sağlanması,
- Yeni sosyal modelin oluşturulması,
- Çağdaş, etkin eğitim ve sağlık
sistemlerinin inşası,
-
Devlet mekanizmasının sorumluluğunun,
etkinliğinin ve işlevselliğinin arttırılması,
-
Yeni meydan okumalara uygun olarak, uluslararası politika ile savunma
siyasetinin oluşturulması.
Ben, bugün, aynı şekilde başarılı
bir “başlangıç” yapılmasını sağlayacak olan, yeni 2050 Siyasi Rotası’nın 2013
yılı öncelikli görevlerini sıralayacağım.
Bu vazifelere uygun olarak
Hükümet, hemen, “2013 Genel Ulusal Eylem Planı’nı” hazırlamalıdır.
Söz konusu önemli belge somut
talimatları içermeli ve yürütme, yasama ve yargı alanındaki yöneticilerin
kişisel sorumluluğunu da öngörmelidir. Devlet Başkanlığı Teşkilatı da, bunun
hazırlanması ile daha sonra uygulanmasının seyrini, özel bir denetim altına
almalıdır.
Ben, şimdi, Kazakistan 2050
Stratejisi’nin temel istikametleri konusunda görüşümü paylaşmak isterim.
1. Yeni rotanın ekonomik
politikası; karlılık, yatırımların geri dönüşü ve rekabet ilkelerine dayalı geniş
kapsamlı ekonomik pragmatizm
1) Geniş kapsamlı ekonomik pragmatizm…
Yeni rotamızın ekonomik
politikasının özünü geniş kapsamlı ekonomik pragmatizm teşkil edecek. Fiilen bu, bizim bugünkü görüş ve
yaklaşımlarımızın köklü bir şekilde kırılmasıdır.
Bunun anlamı nedir?
Birincisi. Ekonomik uygunluk ve uzun vadeli çıkarlar
bakımından istisnasız her türden iktisadi ve idari kararların alınmasıdır.
İkincisi. Kazakistan’ın
eşit haklı iş ortağı olarak yer alabileceği yeni piyasa nişlerinin
belirlenmesi, yeni ekonomik büyüme noktalarının yaratılmasıdır.
Üçüncüsü. Ekonomik potansiyelin
arttırılması amacıyla elverişli yatırım ortamının hazırlanması, karlılık ve yatırımların geri
dönüşüdür.
Dördüncüsü. Ekonomide, etkin bir özel
sektörün yaratılması ve devlet-özel sektör işbirliğinin geliştirilmesi,
ihracatın devlet tarafından teşvik edilmesidir.
2) Yeni kadro politikası…
Yeni ekonomik politikada
başarının en önemli şartı kadrolarla desteklenmelidir. Bunun için yapmamız gerekenler:
-
Yönetim kaynaklarını geliştirmeliyiz ve bunun için gerekli kaynağımız mevcuttur.
Devlet sektöründe çağdaş yönetişim araçlarını ve kurumsal yönetim ilkelerini
uygulamaya sokmalıyız.
-
Bununla eşzamanlı olarak, uluslararası emek paylaşımından menfaat elde
etmeliyiz ve bilhassa dış kaynak kullanımı programları vasıtasıyla yeni
rotamızın bazı görevlerini yerine getirmek için dış kadro kaynaklarını cezp
etmeliyiz. Biz, aynı
şekilde, açık piyasadaki en iyi yabancı uzmanları çekmeliyiz ve ülkemizde
çalışmak üzere davet etmeliyiz.
Engin uluslararası tecrübe ve
bilgiye sahip idari kadroların kullanılması çifte etki yaratacaktır: Bu şekilde sadece üretimimizin yönetimini
modernize etmekle kalmayacağız, aynı şekilde, kendi yerli kadrolarımızı da
eğitmiş olacağız. Bu bizim için yeni bir uygulamadır.
2050 yılına kadar aşağıdaki
görevlerin kademeli olarak yerine getirilmesi ilke bazında önem taşımaktadır:
İlk olarak, devletin
makroekonomik politikası modernize edilmelidir.
Bütçe politikası…
-
Yeni bir bütçe politikası
ilkesiyle mücehhez olmalıyız; sadece kendi imkânlarımız çerçevesinde
harcamalıyız ve açığı da mümkün olan en asgari seviyeye indirmeliyiz. “Kara
gün” rezervlerini, uzun vadeli muhafazasını sağlamak suretiyle arttırmalıyız.
-
Bütçe-finansman sürecine olan yaklaşım, özel yatırımlarda olduğu gibi,
özenli ve düşünülmüş olmalıdır. Diğer bir deyişle, bütçeden tek bir Tenge bile
boşuna harcanmamalıdır.
-
Devlet bütçesi, örneğin ekonominin çeşitlendirilmesi ve altyapının
geliştirilmesi gibi, uzun vadeli perspektifler açısından verimli genel milli
projelere odaklanmış olmalıdır.
Uygunluk ve etkinlik bakımından
yatırım konularını titiz bir şekilde seçmeliyiz. Unutulmamalıdır ki, en modern
tesisler bile, idame ettirmek için masraf gerektirmeleri ama gelir
getirmemeleri ve ülkemiz vatandaşlarının sorunlarını çözümlememeleri durumunda,
bütçeye külfet olabilmektedir.
Vergi politikası…
-
Üretim ve yeni teknolojiler alanında faaliyette bulunan vergi mükellefleri
için, elverişli bir vergilendirme rejimi tesis edilmelidir. Şu anda böyle bir
çalışma başlatıldı. Bunun geliştirilmesi görevini veriyorum: Yürürlükteki bütün
vergi kolaylıkları gözden geçirilmeli ve azami ölçüde etkin hale
getirilmelidir.
-
Vergi idaresinin liberalleştirilmesi politikasına ve gümrük idaresinin
sistemli hale getirilmesine devam etmeliyiz. Vergi denetimlerini sadeleştirmeli
ve asgari seviyeye indirmeliyiz.
Piyasa aktörlerini vergi kaçırma yollarını aramaya değil,
rekabete teşvik etmeliyiz.
-
Vergi denetiminin pragmatik olarak azaltılması, işletmelerin vergi
idareleriyle diyalogunu asgariye çekmelidir. Önümüzdeki beş yıl zarfında da
herkes online elektronik denetime geçmelidir.
-
2020 yılından itibaren vergi
kredilendirmesi uygulamasını kullanmaya başlamalıyız. Temel görev,
girişimcilerin yatırım faaliyetini teşvik etmektir.
-
Yeni vergi politikasının sosyal yönelimi bulunmalıdır. Bunun için, 2015 yılından başlamak
suretiyle, bir dizi teşvik tedbiri hazırlanmalı ve bu cümleden
hareketle; kendisinin, ailesinin, çalışanlarının eğitimine ve sağlık
sigortasına para yatıran şirket ve şahısların vergiden muaf tutulması
uygulaması öngörülmelidir.
Bu suretle, yeni vergi
politikası; şirketler düzeyinde, iç büyümeyi ve yerli ürünlerin dış piyasalara
ihracatını; şahıslar düzeyinde ise bunların birikimlerini, tasarruflarını ve
yatırımlarını teşvik etmelidir.
Para-kredi politikası…
-
Dünya ekonomisindeki elverişsiz durumu göz önünde bulundurmak suretiyle her
Kazakistanlının gelirini korunmak ve ekonomik büyüme için makul bir enflasyon
seviyesini sağlamak zorunda olacağız. Bu sadece bir makroekonomik sorun değil,
aynı zamanda ülkenin sosyal güvenliğini de ilgilendiren bir konudur. Dolayısıyla
Merkez Bankası’nın ve Hükümet’in 2013 yılından itibaren esas
meselesidir.
-
Kazakistan bankaları da kendileri bakımından işlevlerini yerine getirmeli
ve ekonominin reel sektörünün kredi kaynakları konusundaki ihtiyaçlarını
karşılamalıdır. Bu arada mali sistem kontrolünü zayıflatmamalı, bankaları
sorunlu kredilerden arındırmalı ve yoğun bir şekilde fonlama konuları üzerinde
çalışılmalıdır. Bunun için, Merkez Bankası ve Hükümet, Devlet Başkanlığı
Teşkilatı’nın koordinasyonunda, ekonomiye gerekli parasal kaynakları sağlamaya
yönelik konsept olarak yepyeni bir para-kredi politikası sistemi
hazırlamalıdır.
Devlet borçları ve dış borç
yönetimi politikası…
- Ülkenin devlet borç seviyesini
sürekli olarak kontrol altında tutmalıyız.
Bütçe açığının GSYH’ya oranını,
2013 yılı için öngörülen % 2,1 düzeyinden, 2015 yılında % 1,5’e kadar
düşürmeliyiz.
Devlet borcu makul bir seviyede kalmalıdır.
Bu, ilke bazında bir görevdir. Çünkü biz, ancak bu suretle dünyadaki
istikrarsızlık ortamında bütçemizin istikrarını ve milli güvenliği
sağlayabiliriz.
- Ekonomideki sözde devlet sektörü
borç seviyesini katı bir şekilde kontrol etmeliyiz.
İkinci olarak, altyapının
geliştirilmesine yönelik yaklaşımımız ilke olarak yepyeni olmalıdır.
Altyapı
ekonomik büyüme imkânlarını genişletmelidir. Altyapının iki istikamette
geliştirilmesi gerekmektedir: Milli ekonomi küresel ortama entegre edilmeli ve
aynı şekilde, ülke içindeki bölgelerde yaygınlaşmalıdır.
-
Kendi çıkarlarımızı özenli bir şekilde hesaba katmak suretiyle,
Kazakistan’ın dışında üretim ve nakliye-lojistik tesislerinin kurulması için
yurt dışına açılmaya odaklanmak önem taşımaktadır. Mevcut mülahazaların dışına
çıkmalıyız ve bölge ile dünyada (Avrupa’da, Asya’da, Amerika’da) ortak
işletmeler kurmalıyız. Örneğin denize açılan ülkelerde limanlar yapılmalı,
dünyanın transit bağlantı noktalarında ulaştırma-lojistik merkezleri kurulmalı
vb. Bu amaçla, özel bir “Küresel Altyapı Entegrasyonu” programı
hazırlanmalıdır.
-
Biz kendi transit potansiyelimizi geliştirmeliyiz. Günümüzde, ülke çapında
bir dizi çok büyük alt yapı projesi gerçekleştirilmektedir. Bunlar neticesinde,
2020 yılına doğru, Kazakistan üzerinden transit taşımalar iki misli artacaktır.
2050 yılına kadar ise bu rakam 10 misli artmalıdır.
-
Bütün bunlar, sadece ürünlerimiz ve hizmetlerimiz için, uzun vadeli talep
oluşacak dünya piyasalarına yönelik ihracatımızın geliştirilmesi şeklindeki ana
hedefe tabi olmalıdır.
-
Altyapının kurulması da, aynı şekilde, verimlilik kuralına tabi olmalıdır.
Bu çalışmalar, sadece ve sadece yapımının yeni iş alanlarının gelişmesine ve
istihdam imkânı yaratılmasına yol açacağı yerlerde yapılmalıdır.
-
Uzak bölgeleri veya yeteri kadar nüfus yoğunluğu bulunmayan bölgeleri,
hayati önem taşıyan ve ekonomik olarak gerekli olan altyapı tesisleriyle “kapsamak”
amacıyla “altyapı merkezleri” kurmalıyız. Bunun için ulaştırma sisteminin öncül
altyapılarının sağlanması gerekmektedir.
-
Hükümete, 2013 yılında, Ülke Altyapısını Geliştirme Programı’nı hazırlama
ve kabul etme görevini veriyorum.
Üçüncü
olarak, devlet varlıkları yönetim sisteminin modernleştirilmesi gerekmektedir.
Kazakistan
dünya ölçeğinde pek büyük olmayan bir ekonomiye sahiptir. Bunu çok etkin olarak
yönetmek gerekmektedir. Ülke müşterek bir şirket gibi çalışmalı, devlet de
bunun çekirdeğini oluşturmalıdır. Kurumsal düşünce gücü, süreçlerin bütüncül
olarak ele alınmasında yatmaktadır. Her kademedeki kamu yöneticisi, adeta bir girişimci
gibi düşünmeyi öğrenmeli ve benimsemelidir.
Bir kez
daha tekrar ediyorum: Sadece ülke bütçesini paylaştırmamalıyız, iyi düşünülmüş
ve doğrulanmış yatırımlar yapmalıyız.
Etkinliğin
temel kriteri, yatırımlarımızın geri dönüş seviyesidir.
Kazakistan’ın, uluslar arası piyasada bir tali aktör değil, etkin bir aktör
olmasını, ülkenin üretim potansiyelini arttırabilme hızımız belirleyecektir.
-
Ulusal Fon yeni iktisadi
politikaya geçişin “lokomotifi” olmak
zorundadır.
Ulusal Fon kaynakları öncelikli olarak uzun vadeli stratejik projelere
yöneltilmelidir. 2013 yılında, Ulusal Fon’da kaynak biriktirmeye devam
edilmeli, ama bu kaynaklar son derece rasyonel ve iyi düşünülerek
değerlendirilmelidir.
-
Devlet, Üçüncü Sanayi Devrimi neticesinde ortaya çıkacak sektörleri de göz
önünde bulundurmak suretiyle, milli şirketler nezdinde geleceğin ekonomisinin
gelişmesini teşvik etmelidir. Yerli sanayi, kendi ülkemizde üretmek zorunda
olduğumuz en yeni bileşik malzemeleri kullanmalıdır.
-
Devlet, enformasyon teknolojileri alanındaki transit potansiyelin
geliştirilmesini teşvik etmelidir. 2030 yılına doğru, dünya
bilgi akışının en az % 2–3’ü Kazakistan üzerinden geçmelidir. Bu rakam, 2050
yılına doğru da, en azından ikiye katlanmalıdır.
-
Aynı şekilde, özel şirketleri, kendi kaynaklarını araştırma ve inovasyon
çalışmalarına yatırmaları konusunda teşvik etmek gerekmektedir. Şu hususun
altını özellikle çizmek isterim: İnovasyonun uygulanması çok önemlidir, ama
esas amaç değildir. Ülkemiz gerçek manada menfaati, ancak bu yeniliklerin
piyasada aranır hale gelmesi durumunda elde edecektir. Aksi takdirde bu
yenilikler, boşu boşuna para harcamak anlamına gelecektir.
-
Bazı şirket ve sektörlerin ayrıcalıklı olarak desteklenmesine son
verilmelidir. Sadece sosyal yönden
önemli, stratejik işlev üstlenen ve etkinlikleri kanıtlanan sektörler desteklenmelidir.
Dördüncü
olarak, doğal kaynakların yönetiminde ilke olarak yeni sistem uygulamalıyız.
Kaynaklarımızı;
ekonomik büyümeyi sağlamak için, büyük ölçekli dış politika ve dış ekonomik
mutabakatlar için, Kazakistan’ın önemli bir stratejik avantajı olarak
kullanmalıyız:
-
Zaman kaybetmeden olası bir mali kriz durumunda istikrarını
yitirebilecek uluslar arası piyasalara hammadde aktarımını azami ölçüde
süratlendirmeliyiz. Temel ithalatçılarımız
hammadde alımını önemli ölçüde azaltabilir ve fiyatlar da çok aşağılara
düşebilir. Bizim ileriye yönelik uygulayacağımız strateji, piyasaların
istikrarsızlaşmasından önce hızla para biriktirmemizi sağlayacaktır ve bu
sayede de, olası bir küresel kriz dönemini rahat atlatmamıza yardımcı olacaktır.
-
Teknolojik devrim hammadde kullanım yapısını değiştirmektedir. Örnek olarak,
kompozit teknolojiler ve yeni beton türleri demir cevheri ve kömür
rezervlerinin önemini azaltmaktadır. Bu da ülkenin menfaatine olmak üzere bugünkü
yüksek dünya talebinden yararlanmak için üretimi ve dünya piyasalarına
sevkiyatı arttırma konusunda bir etmendir.
-
Hidrokarbon hammaddesi piyasasında büyük bir oyuncu olarak kalmak suretiyle
alternatif enerji türlerinin üretimini geliştirmeliyiz. Güneş ve rüzgâr
enerjisini kullanan teknolojileri aktif olarak uygulamaya almalıyız. Bunun için
her türlü imkânımız bulunmaktadır. 2050 yılına doğru, ülkemizde alternatif ve
yenilenebilir enerji kaynakları kullanımı, toplam enerji tüketiminin en az
yarısı seviyesine çıkmalıdır.
***
Eğer ulusumuz 35 yıl sonra
hammadde kaynaklarının gelirlerinden yararlanmak istiyorsa, bunun için daha
şimdiden hazırlanmalıyız. Özel bir strateji hazırlamalıyız; iş ortaklarımız ile
önceliklerimizi belirlemeliyiz ve büyük şirketlerin yaptığı gibi, önümüzdeki
yıllara ilişkin bütün eylemleri planlamalıyız.
Bu, kendi geçmişten aldığımız en
büyük derstir: Kaşagan konusundaki çalışmaları neredeyse 20 yıl önce başlattık,
ancak sonuçlarını daha yeni yeni almaya başlıyoruz.
Strateji hazırlamanın temel
yönelimleri:
-
Bölgelerin yatırımları çekme konusunda istekli olmaları için yeraltı
kaynaklarının kullanımı konusundaki moratoryumun kaldırılması gerekmektedir.
-
Biz, basit bir şekilde hammadde tedarikinden, enerji kaynaklarının
işlenmesi alanında işbirliğine ve yeni teknoloji mübadelesine geçmeliyiz.
2025 yılına doğru, yeni çevre standartlarına uygun olarak, kendi
piyasamızın akaryakıt-madeni yağ ihtiyacını tamamen karşılar hale gelmeliyiz.
-
Biz, yatırımcıları, sadece çağdaş üretim ve işleme teknolojileri
getirmeleri koşuluyla ülkemize çekmeliyiz. Biz, ancak ülkemiz arazisinde yeni
ürünler üretiminin başlatılması karşılığında hammaddelerimizi çıkarmalarına ve
kullanmalarına izin vermeliyiz.
-
Kazakistan, yatırımlar için bölgesel bir mıknatıs haline gelmelidir.
Ülkemizin, Avrasya’da yatırımlar ve teknoloji transferi için en cazip yer
haline gelmesi gerekmektedir. Bu ilke bazında önem taşımaktadır. Biz
yatırımcılara sahip olduğumuz avantajları göstermeliyiz.
-
Bütün madencilik işletmeleri sadece çevre yönünden zararsız teknolojiler
kullanmalıdır.
Saygıdeğer yurttaşlarım!
Ulusumuzun geleceği ve devletin
güvenliği için stratejik hidrokarbon “rezervi” oluşturmalıyız. Stratejik rezerv ülkenin enerji
güvenliğinin temelini oluşturacaktır. Bu suretle, olası ekonomik çalkantılara
karşı yeni bir savunma kademesi oluşturacağız.
***
Beşinci olarak, sanayileşmenin
müteakip aşaması için bir plana ihtiyacımız vardır.
Hızlandırılmış yenilikçi
sanayileşme programı uygulamasında, iki yıl sonra, birinci beş yıllık dönem
tamamlanmış olacaktır.
Hükümet sanayileşmenin müteakip
merhalesi için ayrıntılı bir plan hazırlamalıdır. Geleceğe yönelik teknolojik yönelimlerin gelişme
senaryosuna ihtiyaç vardır.
Neticede, toplam ihracat
hacmindeki hammadde dışı ihracat oranı 2025 yılına kadar iki misli, 2040 yılına
kadar da üç misli artmak zorundadır.
Bunun için ne yapmalıyız?
-
Kazakistan, 2050 yılına kadar, kendi üretim varlıklarını en yeni teknolojik
standartlara uygun olarak bütünüyle yenilemelidir.
Yerli üreticiler için, rekabet gücü en yüksek olan
sektörlerde yeni piyasa nişleri oluşturma stratejisini etkin olarak
geliştirmeliyiz. Bu, özellikle Dünya Ticaret Örgütü’ne girme niyetini de göz
önünde bulundurarak, sanayisizleşmenin potansiyel yıkıcı etkilerinden
kaçınmamızı sağlayacaktır.
Yerli mallar rekabet gücüne sahip olmalıdır. 1 Ocak 2012 tarihinde,
Kazakistan, Rusya ve Belarus’un katılımıyla Ortak Ekonomik Alan oluşturmanın
fiili etabı başladı. Toplam GSYH’sı 2 trilyon dolar olan, 170 milyon tüketiciyi
birleştiren bu devasa piyasa bizim iş dünyamıza rekabet etmeyi öğretmelidir. Yeri
gelmişken belirtilmeli ki bu ekonomik bütünleşme sürecinde Kazakistan siyasi
egemenliğinden herhangi bir şey kaybetmeyecektir.
-
İhracata yönelik hammadde dışı sektörün genişlemesine
vurgu yapmak suretiyle yeni üretimleri geliştirmeliyiz.
-
Hızlandırılmış Sanayi ve Yenilikçi Kalkınma Devlet Programı’nı sanayi
kapasitelerinin ithalatına ve teknoloji mübadelesine odaklamalıyız. Bunun için,
bize, ortak uluslar arası şirketlerin ve ülke için yararlı ortaklıkların
kurulması ve geliştirilmesi konusunda bir alt program gerekmektedir.
-
Kazakistan uzaycılık hizmetleri, 2030 yılına doğru, dünya
piyasasında kendi nişini genişletmeli ve başlatılmış olan bir dizi projeyi
mantıksal sonuca ulaştırmalıdır. Burada Astana’daki Uzay Araçları Montaj ve
Test Merkezi, Uzaktan Sondalama Uzay Sistemi, Ulusal Uzay Gözlem Sistemi ve yerdeki
altyapı ile çok hassas Uzay Seyrüsefer Sistemi’nden bahsediyorum.
-
İki önde gelen yenilikçi yerleşim merkezi olan Nazarbayev
Üniversitesi ile Yenilikçi Teknolojiler Parkı’nın geliştirilmesine devam
edilmelidir. Süratli bir şekilde düşük hidrokarbonlu ekonomiye geçmeliyiz.
2013 yılında “Yeşil Köprü” Uluslararası Teşkilatı’nın
kurulmasını ve aynı şekilde, Almatı çevresindeki dört uydu kent temelinde
Green–4 Projesi’nin başlatılmasını öneriyorum.
Astana’da düzenlenecek olan önümüzdeki EXPO–2017, ülkenin
“yeşil” kalkınma yoluna girmesi için güçlü bir itici güç olmalıdır.
Başkentimizde bilim ve teknolojinin en başarılı örnekleri sergilenecektir.
Birçok Kazakistanlı bizim erişmeye çalıştığımız “geleceğin enerjisini” yakından
bizzat görebilecektir.
***
Yukarıda ülkemizin Üçüncü Sanayi
Devrimi’ne hazırlanmasında önem arz eden en öncelikli sorunlarını gündeme
getirdim.
Altıncı olarak, özellikle tarım
ürünlerine yönelik küresel talebin arttığı bir ortamda tarım işletmeciliğinin
kapsamlı modernizasyonu gerekmektedir.
Dünya gıda piyasasının lideri olmak
ve tarım üretimini arttırmak için neler lazım?
-
Tarım alanları arttırılmalıdır. Pek çok ülkenin böyle bir imkânının
olmadığını belirtmeliyim.
-
Özellikle yeni teknolojilerin kullanılması sayesinde verimde önemli bir
artış sağlanmalıdır.
-
Dünya çapında hayvancılık için yem üretimi altyapısı oluşturmaya yönelik
büyük bir potansiyelimiz mevcuttur.
-
Ekolojik olmaya vurgu yapmak suretiyle milli, rekabet gücü olan markalar
yaratmalıyız. Netice itibarıyla, tarım sanayi kuruluşlarımıza çevre yönünden
temiz üretim konusunda küresel oyuncu olmaları görevi vermekteyim.
Tarımsal ürünlerin işlenmesinde
ve ticaretinde çiftçiliğin ve KOBİ’lerin geliştirilmesi…
Konu çok önem arz eden bir hedeftir.
Bu konuda neler gerekmektedir?
-
Tarım kültürünün değiştirilmesi ve yeni bilimsel, teknolojik, idari
buluşlar göz önünde bulundurulmak suretiyle hayvancılık geleneklerimizin
yeniden canlandırılması.
-
Büyük ihracat pazarlarına girebilmek için kitlesel üretimde hangi ürünlere
ağırlık vermemiz gerektiğinin belirlenmesi.
Alınan tedbirler neticesinde,
2050 yılına doğru, ülkenin GSYH’sı içinde tarım ürünlerinin payı 5 misli
artmalıdır.
2013 yılı için Hükümet’e verilen
görevler:
-
Ülke tarım sanayi kuruluşlarının geliştirilmesi için, 2020 yılına kadar
uygulanmak üzere, yeni bir kalkınma programı kabul edilmelidir.
-
2020 yılına doğru, tarıma olan devlet desteği 4,5 kat arttırılmalıdır.
-
Yeni tarım teknolojileri kullanılmasına yönelik orta ve büyük ölçekli tarım
ürünleri üretiminin yapılması konusunda mevzuat ve ekonomik teşvik sistemi hazırlanmalıdır.
-
Tahsis edildikten sonra belirli bir süre içinde kullanılmaya başlanmayan
araziler için arttırılmış vergi oranları uygulanmalıdır.
Yedinci olarak, ülkemizin su
kaynaklarına ilişkin yeni bir politika hazırlanması gerekmektedir.
Tarım amaçlı olarak devasa
miktarlarda suya ihtiyacımız bulunmaktadır. Bununla ilgili olarak yapmamız
gerekenler:
-
Diğer ülkelerdeki, örneğin Avustralya’daki su temini sorununun çözümünde
kullanılan ileri tecrübenin özenli bir şekilde incelenmesi ve bizim
koşullarımızda kullanılması.
-
Önemli miktarlarda bulunan yeraltı suları kaynaklarımızın çıkarılmasında en
ileri teknolojilerin uygulanması ve özenli bir şekilde kullanılması;
-
Tarım sanayi sektöründe, topluca, rutubet koruyucu teknolojilere geçilmesi.
Bir bütün olarak toplumumuzun
düşünce tarzını değiştirmeliyiz. En değerli doğal kaynaklarımızdan biri olan
suyu savurganca kullanmaktan vazgeçmeliyiz.
Kazakistan, 2050 yılına doğru,
nihai olarak su temini sorununu çözümlemiş olmalıdır.
Hükümet’e su konusunda uzun
vadeli devlet programı hazırlama görevi veriyorum. Bu programda; ilk etapta,
2020 yılına kadar halkın içme suyu temini sorununun halledilmesi ve ikinci
etapta da, 2040 yılına kadar sulama suyu sorununun halledilmesi öngörülmelidir.
2. Girişimciliğin çok yönlü olarak desteklenmesi, milli ekonomimizin itici gücüdür.
Yerel girişimcilik yeni ekonomik
rotanın itici gücüdür.
Ekonomide küçük ve orta ölçekli
işletmelerin yüzdesi, 2030 yılına kadar, en az iki katı olmalıdır.
Birincisi, kişinin
iş hayatında kendini deneyebilmesi, her sorunun çözümünü devletten beklemek
yerine, ülkede gerçekleştirilen iktisadi dönüşümün eksiksiz bir parçası olması
için gerekli koşulları sağlamalıyız,
Önemli olan, genel iş kültürü
seviyesini anlamak ve girişimcilik inisiyatifini teşvik etmektir.
Bunun için gerekli olanlar:
-
Küçük ve orta ölçekli işletmelerin birlik ve dayanışmaya olan heveslerini
teşvik etmek ve onların destekleneceği ve teşvik edileceği bir sistem yaratmak.
-
İç pazarın yerel iş girişimlerini minimal ama katı düzenlemelerle
geliştirmek;
- İş
dünyasının önünde suni engeller yaratan devlet memurları için, yeni ve daha
katı bir sorumluluk sistemi getirilmesinin öngörülmesi.
- Yeni gerçeklikleri, Avrasya Ekonomik
Topluluğu’na üyeliğimizi ve önümüzde bulunan Dünya Ticaret Örgütü’ne
üyeliğimizi de hesaba katarak, yerel girişimcilerimizi destekleme mekanizması
ve onların çıkarlarını gözetmek için gerekli olan bütün tedbirlerin
geliştirilmesi.
Bugünün görevi; küçük ölçekli
işletmelerin ve bireysel girişimcilerin orta ölçekli işletmeler kategorisine
geçebilmeleri için gerekli şartların ve önkoşulların sağlanması.
Maalesef günümüzde küçük ve orta
ölçekli işletmelerin vergilendirme sisteminde var olan çarpıklıklar, onların
gelişimine ve büyümesine engel teşkil etmektedir. Bu sebeple Hükümet’in, 2013 yılı
sonuna kadar, mevzuatta küçük, orta ve büyük ölçekli işletmelerin tanımlarını
net bir şekilde birbirinden ayırmaya yönelik değişiklik yapılması şarttır.
Bunu yaparken de
küçük ve orta ölçekli işletmelerin payına düşen yükü arttırmamalıyız.
Hükümet’e, 2013 yılının sonuna
kadar, Kazakistan vatandaşlarının şahsi güvenliklerini birebir etkilemeyen
konulardaki, bütün izinlerin ve lisansların kaldırılmasını ve yerlerine
ihbarname getirilmesi görevini veriyorum.
Yasal çerçevede, iş dünyasının,
sağlanan malların kalitesini, işi ve hizmeti kendi kendine düzenleyebileceği
koşulların sağlanması gerekmektedir. Mahkemelerde çok kademeli karar alma
mekanizmasını kaldırarak, tüketici haklarını korumak için yeni bir sistem
oluşturmalıyız
İkinci olarak, devlet-özel sektör işbirliği prensiplerine
dayanarak, güvenli bir diyalog inşa edilmesi için iş dünyasının bir araya
getirilmesine devam etmeliyiz ki, bu da, bahsi geçen yeni stratejinin geniş
kapsama yayılması ve bütün girişimcilerin ilgisinin çekilmesi sorununu
çözecektir. Uluslar arası
tecrübelere baktığımızda görüyoruz ki, girişimcilerin odalardaki konsolidasyonu
güçlü bir ekonominin önemli faktörlerinden biridir, bunun uygulandığı yerlerde
‘güçlü bir iş dünyası – güçlü bir ekonomi’ prensibi yerleşmiştir. Hükümet ve “Atameken
Birliği” tarafından, girişimcilerin Ulusal Ekonomi Birliği’ne zorunlu üyelik
modeli konsepti geliştirilmiştir. Söz konusu model; geniş yetkilere sahip
girişimcilerin ve kamu kuruluşlarının işlevlerinin; mesleki eğitim, özellikle
kırsal kesim ve kasabalardaki küçük ölçekli işletmelere kapsamlı hizmet desteği
ve dış ekonomik faaliyetler alanlarında Milli Birlik bünyesinde temsil edilmelerini
sağlayacaktır. Girişimcilerin “Milli Birliği” Hükümetin güvenilir ve yetki
sahibi bir iş ortağı haline gelecektir. Bu bağlamda, Hükümete gerekli yasa
tasarısını hazırlama ve önümüzdeki senenin ilk çeyreğinde ise bu tasarıyı Parlamento’ya
sunma görevini veriyorum.
Üçüncüsü, devlet kendi rolünü
değiştirmelidir. Bizim ikinci bir geniş kapsamlı özelleştirme dalgasına
ihtiyacımız vardır.
Bu kolay olmayan bir adım, çünkü piyasa
ve devlet arasındaki sorumlulukların dağılımının yeniden belirlenmesi anlamına
geliyor. Ancak, yüksek tempodaki büyüme hızının korunabilmesi için bu adımı
atmamız şart. Özel sektör her zaman ve her yerde devletten daha etkili
olmuştur. Dolayısıyla işletmelerin ve stratejik önemi bulunmayan hizmetlerin
özel sektöre teslim edilmesi gerekmektedir. Konu, yerel girişimciliğin
güçlenmesi için temel ve önemli bir adımdır. Bu yolda atılan ilk başarılı
adımımız “Ulusal IPO” (halka arz) programı oldu. Bu milli öncelikli olarak
milli zenginliklerin halkın eline geçmesi anlamına geliyor. Anonim şirket olan
“KazTransOil” firması tarafından 28 milyar Tenge elde edildiği bildirilmişti,
şimdi ise talepler, teklifin iki katına çıkmış durumda.
3. Sosyal politikaların yeni prensipleri;
sosyal güvence ve bireysel sorumluluk
Asıl amacımız; vatandaşlarımızın sosyal güvenliği ve refahıdır. Bu toplumsal istikrarın en iyi garantisidir. Toplumumuzda yenilenen ve daha
etkili, günümüzün sıkıntıları ile başa çıkabilecek bir sosyal politika talebi
artmaktadır. Dünyadaki tecrübenin de gösterdiği gibi sosyal politikanın ideal
ve evrensel bir modeli yoktur. Aynı şekilde, bütün vatandaşların mevcut sosyal
sistemden memnun olduğu bir sosyal sistem olmadığı gibi! Vatandaşların sosyal güvenlik ve refahı, her
Kazakistanlıyı ilgilendiren çok zor ve ciddi bir sorundur. Bu yüzden burada çok
dikkatli bir şekilde düşünülmüş yaklaşımlar olması gerekmektedir. Ben, sosyal
adalet ve sosyal güvence konularındaki yaklaşımlarımızı düzenlerken göz önünde
bulundurmamız gereken ilkeler hakkında kendi görüşümü paylaşmak istiyorum.
Sosyal Politikaların Yeni İlkeleri
Birincisi, devlet,
özellikle küresel kriz dönemlerinde, vatandaşlara minimum yaşam standartlarını
garanti etmelidir. Temel görev, yoksulluğun artmasını engellemektir.
Yoksulluk, hiçbir Kazakistanlı
için bir sosyal konum olmamalıdır.
Biz vatandaşlarımız için,
doğrudan ekonominin ve bütçenin büyümesi ile orantılı, asgari sosyal koşullar
ve güvenceler sağlamalıyız.
Buraya dâhil edilmesi gerekenler:
-
Öncelikle kişinin temel ihtiyaç listesi genişletilmeli ve bu listeye;
eğitim, sağlık (işsizler ve çalışamayanlar da dâhil olmak üzere, sosyal imkânlardan
daha fazla faydalanabilmeleri adına), sağlıklı beslenme ve sağlıklı yaşam
şekli, entelektüel ve enformasyon taleplerinin karşılanması, vb.
-
Kişinin ihtiyaçlarının gerçek fiyatlara göre hesaplanması (bu bağlamda,
ülkede istatistiğin geliştirilmesi),
-
Hayat şartları kalitesinin, ekonomik büyüme ile bağlantılı olarak adım adım
yükselmesi.
Bu standartlara uyulması, tüm
sosyal güvenlik alanı bütçesinin finanse edilmesini belirlemelidir. Söz konusu
durum bütçelendirme sürecini şeffaflaştıracağı gibi, ayırdığımız kaynakların
hedef adresini daha iyi belirleyecektir. Hükümeti konu ile ilgili yasayı
hazırlaması için görevlendiriyorum.
İkincisi, devlet sadece ihtiyacı olan gruplara sosyal alanda destek vermelidir.
Bunun için ne yapılması gerekir?
-
Devlet, savunmasız kesimlere (emekliler, engelliler, çalışamayacak durumda
olanlar, hastalar çocuklar vb) verilecek desteğin yerine ulaşması ile ilgili
sorumluluğu tamamen üstüne alır.
-
Sosyal ve emeklilik güvencesi sistemlerinin sürekli geliştirilmesi, var
gücümüzle anne ve çocukların korunması gerekmektedir.
-
İş gücü piyasası ile bağlantılı olarak işsizlerin eğitimleri ve mesleki
kurslarına dair somut programlarımız olmalıdır. Devlet, işsiz kalan kişilere, eğer
bu kişi yeni bir meslek ediniyorsa ve eğitim sürecindeyse sosyal destek
vermelidir.
-
İşverenler; halkın düşük gelirli
kesimlerini etkin bir biçimde istihdam edecek şekilde maaş bağlayabilecekleri
koşullar sağlaması gerekmektedir. Öncelik ise engelli insanlara verilmelidir.
Gelişmiş ülkelerde uygulama budur. Onların etkin bir şekilde iş güçlerini
kullanabilmeleri için koşullar yaratılmalıdır.
Üçüncüsü, bölgelerin gelişimindeki sosyal dengesizlik sorununun çözümüne
odaklanmalıyız.
Mevcut ortamda bazı bölgelerdeki
ekonominin yavaş gelişme süreci beraberinde işsizliği de getirmekte.
Dolayısıyla gelir dağılımında kutuplaşma meydana gelmekte.
(1) Öncelikle,
kamu kuruluşlarının bölgesel gelişimle ilgili konulardaki çalışmalarının
koordinasyonunun güçlendirilmesi gerekmektedir.
Amaç; bölgelerin gelişimindeki
öncelikli sorunların çözülebilmesi için tüm kamu ve özel sektör programlarının
eşzamanlı yerine getirilmesi. Hükümet tarafından 2013 yılının ilk yarısında,
bölgelerdeki gerekli ve geleceğe yönelik projelerin belirlenmesi ve bütçelendirilmesi
gerekmektedir.
(2) İçinde bulunduğumuz yıl içerisinde, mono şehirlerin geliştirilmesi
programını hayata geçirdik. Yeni iş yerlerinin oluşturulması, halkın sosyal
sıkıntılarının çözülmesi ve işletmelerin iş güçlerinin geliştirilmesine yönelik
büyük kaynaklar yönlendirilmiştir. Yerel yönetimlerin kalitesini de arttıracağız.
Bahsi geçen görev benim şahsi denetimim altındadır. Bununla birlikte,
bölgelerdeki sosyoekonomik koşulların düzeltilmesi için yeni ve etkili
mekanizmalara ihtiyaç var. Hükümete ve Bölge Valilerine 2013 yılında küçük
şehirlerin geliştirilmesi programını uygulamaya koymaları görevini veriyorum.
Bu program, temelinde bir dizi sanayi projesi barındırarak, uzun vadeli olmalıdır.
Onların görevleri; bölgelerin özel sektör uzmanlaşma sistemlerine yardımcı olmak,
sanayi üretimi sağlayan uydu-kentler haline gelmesini
sağlamak ve son olarak da yerel halkın yaşam standartlarını yükseltmek
ve kırsaldaki genç kesime iş imkânı sağlamaktır.
(3) Bizim, genel olarak, ülkenin ve bölgelerin iş gücü piyasasına etki
eden, göç sorununun kapsamlı bir şekilde çözülmesi için önlemler almamız
gerekiyor. Komşu ülkelerden göç
akımlarının kontrolünü güçlendirmemiz gerekiyor.
Geleceğe yönelik olarak üstümüze
düşen görevler ise, vasıflı yerel kadrolarımızın, gereğinden fazla olarak yurt
dışındaki iş gücü piyasalarına akışını önlemek için, elverişli çalışma
şartlarının oluşturulmasıdır. Hükümet 2013 yılı içinde göç sorununu çözmeye
yönelik kapsamlı bir plan hazırlamalı ve onaydan geçirmelidir.
(4) Sınır bölgelerine ayrıca ilgi göstermemiz gerekir. Bu bölgelerin potansiyelleri
henüz yeteri kadar keşfedilmemiştir. Oralardaki hayatı daha cazip hale getirmek
gerek. Hükümetin, Valilerle beraber, 2013 yılında sınır bölgelerimizin
geliştirilmesine yönelik ek önlemler alması gerekmektedir.
Dördüncü olarak, istihdam ve ücret politikalarını
modernize etmeliyiz.
(1) Küresel
istikrarsızlığın en önemli tehdidi işsizliktir. Reel anlamda istihdamı, kısmi
olarak değil, hem kamu, hem özel sektör
alanlarında, ülkede gerçekleştirilen bütün programlar sağlamalıdır. Bu sebeple
hem Hükümete hem Valilere 2013 yılında aşağıdaki görevleri veriyorum:
- Daha önceki dönemde uygulanan
girişimciliğin geliştirilmesi ve iş dünyasını desteklemeye yönelik bütün
programların birleştirilmesi.
- Büyük işsizlik oranlarının ve az
gelirli halkın gözlendiği bölgelere bütçe sağlanabilmesi için bir sistem
geliştirmesi.
Bahsi geçen yenilenmiş programın
yerine getirilmesi görevini ben, şahsen Başbakan’a ve Valilere veriyorum.
(2) “Sosyal Modernizasyon: Yirmi Adımda Emek Toplumu” makalemin 6 ay
önce yayımlanmasının ardından, sendikalarla ve iş gücünün düzenlenmesi ile
ilgili yasanın hazırlanması başlamıştır. Hedefimiz; çalışanların haklarını da göz önünde
bulundurarak işletmeye destek olacak prensipte yeni bir iş ilişkileri modeli
oluşturmak.
Bu yasanın, tüm işçilerin
haklarını koruması açısından kabul edilip, yürürlüğe girmesinin hızlandırılması
gerekmektedir.
(3) Hükümetin, ücretler ve iş gücünün ücretlendirilmesindeki mevcut
orantısızlıkların giderilmesi konusunda, tamamen yeni yaklaşımların
oluşturulması için önlemler alması gerekmektedir.
***
Yeni dönem sosyal politikaların
en önemli bileşenini anne ve çocukların korunması olarak belirlemek istiyorum.
Anneliğin korunması. Kadınlara
yaklaşım.
Devlet ve şahsen benim için de,
annelik; üzerinde özenle durduğum bir konudur.
Saygıdeğer Kadınlarımız!
Sizler, bir ailenin dayanağısınız,
bu demek oluyor ki sizler, devletin de dayanağısınız.
İlerde, ülkemizin nasıl bir yer
olacağı, bugün çocuklarımızı nasıl yetiştirdiğimizle doğrudan alakalıdır. Öncelikle,
kız çocuklarımızın yetiştirilmesine büyük önem vermemiz gerek. Onlar,
gelecekteki kadınlarımız, annelerimiz, evimizin koruyucuları olacaklardır.
Kazakistan, laik bir devlettir. Devlet, vatandaşlarımıza vicdan özgürlüğü sağlarken,
halkımıza, adetlerimize ve yasalarımıza ters düşen bir takım sosyal kuralları
dayatma girişimlerine de katı bir şekilde karşı gelecektir. Biz, Kazakistan’ın genç
kızlarının kaliteli bir eğitim alması, iyi bir iş bulması ve özgür olması için
bütün koşulları sağlamalıyız. Onlar da banka kartı kullanma şansına sahip
olmalı, araba sürebilmeli, kariyer yapmalı, modern olmalı. Kızlarımız; tarihimize
ve geleneğimize aykırı düşen çarşaflarla yüzlerini örtmemelidir. Halkımızın kendine has kültürü, kendi adet ve
görenekleri vardır.
Halkımız kızlarının ahlaklı ve
saygılı bir birey olarak yetiştirilmesine büyük önem vermiştir. Kız çocuklarına, genç kızlara toplum her zaman
özenle davranmıştır. Halk arasında bir deyim vardır: "Kızın yolu hassastır". Genç kızlar ve
kadınlar her zaman toplumumuzun eşit parçası, anneler ise, en saygın bireyi olmuştur. Bizler
kadına, anneye, eşe, kız çocuğuna tartışmasız olarak saygı göstermeliyiz. Annelerimizi
koruma altına almalıyız. Kadınlarımıza ve çocuklarımıza uygulanan aile içi
şiddetin artması durumu beni çok rahatsız ediyor. Kadına saygısız bir yaklaşım
olamaz. Ve hemen belirtmek isterim ki şiddet kullanımının önü çok sert bir
şekilde kesilmelidir. Devlet, insanı isyan ettiren cinsel kölelik, kadına bir meta
gibi yaklaşılması konusunun özellikle çok sert bir şekilde önünü kesmelidir.
Ülkemizde parçalanmış aile sayısı
çok fazladır. Devlet, çocuklarını tek başlarına büyüten annelere yardımcı
olmalıdır. Kadınlarımıza esnek istihdam yöntemleri, evden çalışma
imkânları sunmalıyız. Yasa, devlet ve şahsen ben, kadınlarımızın yanında
olacağız. Bizler ülkemizde kadının rolünün artması için gereken koşulları
sağlamaya devam edeceğiz. Modern Kazakistan kadını, kariyer yapmayı hedeflemelidir.
Kamu ve resmi idarelerde, özellikle bölgelerdeki yerel yönetimlerde çalışan
kadın sayısının arttırılması gerekmektedir. Kadınların iş sahibi olabilmeleri,
iş yerleri açabilmeleri için elverişli koşulları sağlamalıyız.
Çocukların Korunması
Barış zamanlarında bile binlerce
öksüz ve yetimimiz var; yetimhanelerimiz ağzına kadar dolu durumda. Bu,
maalesef evrensel bir eğilim ve küreselleşmenin tehdidi! Ancak bizler bu
eğilime karşı koymalıyız. Devletimiz,
evlatlık edinmeyi ve aile tipi yetimhanelerin kurulmasını teşvik etmeli.
Erkeklerin, kadınlara ve çocuklara son derece özensiz yaklaştığı vakaların
sayısı artmakta! Bu durum hiçbir şekilde bizim adetlerimizle ve kültürümüzle
bağdaşmamaktadır. Çocuklarımız, toplumumuzun en hassas ve en korunmasız
kesimidir ve haklarından yoksun bırakılmamalıdır. Halkın lideri olarak her
çocuğun hakkının korunmasını talep ediyorum. Ülkemizde dünyaya gelen her çocuk
Kazakistan vatandaşıdır. Ve devlet ona bakmakla yükümlüdür. Ben
boşanmaya karşıyım. Gençliğin; “ailenin değerli, boşanmanın ise mahvedici
olduğu” fikriyle yetiştirilmesi gerekmektedir. Çünkü boşanmalardan en çok zarar
gören çocuklardır. “koyun güdemeyen bir babanın oğlu kuzu kıymetini bilmez.” Çocukların
yetiştirilmesi, sadece annelerin
değil, ebeveynin her birinin sorumluluğudur. Ancak böyle bir durum geliştiyse
de, baba nafaka ödemekle zorunludur. Devlet yalnız anneleri desteklemeli ve
nafakanın ödenmediği durumlarda cezayı arttırmalıdır. Çocukların
yetiştirilmesi, geleceğe yapılan büyük bir yatırımdır. Konuya bu şekilde
yaklaşmalı ve çocuklarımıza daha iyi bir eğitim vermeyi hedeflemeliyiz. Genç neslimizin en iyi eğitimi
alabilmeleri için çok emek harcadım: bu konuda “Balapan” projesi devam ediyor, entelektüel
okullar faaliyet içinde, Nazarbayev Üniversitesi, “Bolaşak” Programı…
Bildiğiniz üzere, oraya sadece hazırlıklı ya da yetenekli çocuklar girebiliyor.
Bir çocuğu, bilgiye ve çalışmaya hazırlamak ailesinin görevidir. “Her şeyin en iyisi çocuklar için!”
sloganı tüm ebeveynler için bir ilke haline gelmelidir.
Hükümete verilen görev:
-
Anne ve çocuğun korunması ile aynı şekilde, aile ve evlilik alanındaki
mevzuat kökten bir şekilde gözden geçirilmelidir.
-
Anne ve çocuğa karşı işlenen suçlara ve aynı şekilde, bu alanda mevzuatın
en ufak bir şekilde ihlaline ilişkin cezalar arttırılmalıdır.
-
Doğum ve çok çocukluluğun teşviki sisteminin reforma tabi tutulması, vergi
kolaylıkları, tıbbi ve sosyal yardım, iş piyasalarında yeni avantajlar
sağlanması vb. tedbirlerin alınmasını da kapsayacak şekilde tedbir paketi
hazırlanmalıdır. Bununla birlikte kadınları barındırma yaklaşımlarından
vazgeçerek aktif yaşam konumu bulunan kadınlara kendi güç ve imkânlarına
inanmaları sağlanmalıdır.
-
Ülkede cinsiyet ayırımcılığına mahal bırakılmamalı ve uygulamada, cinsiyet
eşitliği ile kadınlara, erkeklerle aynı imkânlar sağlanmalıdır. Bu durumda ben,
öncelikli olarak işverenlere sesleniyorum.
Sağlam nesil, başarılı
geleceğimizin temelidir!
Ulusal sağlık sistemimizin uzun
vadeli olarak modernleştirilmesi çerçevesinde biz, bütün ülke düzeyinde ortak
sağlık hizmetleri standardı tesis etmeliyiz ve aynı şekilde, sağlık
kuruluşlarının maddi-teknik donanımını geliştirmeliyiz ve aynılaştırmalıyız.
Esas Öncelikler:
-
Kaliteli ve erişilebilir sağlık hizmetleri sunulmalı.
-
Azami ölçüde hastalıkların erken teşhis ve tedavisi sağlanmalıdır.
-
Hastalıkları önleyici tedbirler tıbbı
temel araç olmalıdır. Ülke nüfusunun bilgilendirilmesi ve bilinçlendirilmesi konusuna ağırlık
verilmelidir.
-
“Smart-tıp”, uzaktan önleyici tedbirler ve tedavi, “e-tıp” hizmetleri
uygulamaya konulmalıdır. Bu türden yeni tıp hizmetleri bizim ülkemiz gibi
arazisi büyük olan ülkelerde özellikle aranan hizmetlerdir.
-
Çocuklarımızın sağlığını temin etme konusunda yeni
yaklaşımlar hazırlanması üzerinde çalışılmalıdır. Bütün tıp
hizmetleri yelpazesi bakımından 16 yaşına kadar olan bütün çocukların
kapsanmasının gerekli olduğunu düşünüyorum.
Bunu mevzuat yoluyla da asgari hayat standartlarına dâhil
etmeliyiz. Bu adım ulusun sağılığını sağlama konusunda önemli bir katkı
olacaktır.
-
Tıp eğitimi sistemini köklü bir şekilde iyileştirmeliyiz. Tıp Fakülteleri sistemi, orta düzeyde branşlaşmış
eğitim kurumları ağı vasıtasıyla desteklenmelidir. Gündelik pratik
uygulama azami ölçüde eğitim sürecine entegre edilmelidir.
-
Tıp fakültelerinin fiili bilimsel-araştırma unsuruna birinci derecede önem
verilmelidir. Bu yüksek öğretim kurumları, insanlığın en yeni bilgilerini ve
teknolojik buluşlarını bünyesinde toplamalıdır. Örnek olarak ABD’deki büyük ve
çok etkin birer tıp merkezi olan üniversite hastanelerini gösterebiliriz. Bu
istikamette de devlet-özel sektör işbirliğini geliştirmeliyiz.
-
Özel tıbbın gelişmesi için koşullar yaratmalıyız. Bütün gelişmiş ülkelerde
tıbbi hizmetlerin önemli bir bölümü özel sektör tarafından verilmektedir.
Bizler süratle özel hastane ve polikliniklere geçiş için gerekli koşulları
yaratmalıyız.
-
Mevzuat düzeyinde tıp fakültelerinin ve kurumlarının uluslararası
akreditasyonu öngörülmelidir.
Halen insanların köylerdeki
sağlık hizmetlerinin kalitesi konusunda çok sayıda şikâyetleri bulunmaktadır.
Bu arada nüfusumuzun sadece % 43’ü köylerde yaşamaktadır.
Beden eğitimi ve spor devletin
özellikle özen gösterdiği bir alan olmalıdır. Özellikle sağlıklı yaşam tarzı
halkımızın sağlığı konusunda en önemli unsurdur. Ancak, ülkemizde herkesin
erişebileceği spor tesisleri, spor teçhizatları donanımları yeteri kadar
bulunmamaktadır. Bu bağlamda, Hükümet ve yerel yönetimler beden eğitiminin,
kitlesel sporun ve beden eğitimi-sağlık tesislerinin, tip projelerle, bu
cümleden hareketle, avlularda da yapımı konusunda tedbir almalıdır. Bu
çalışmayı da önümüzdeki yıl başlatmalıyız.
4. Bilgi ve profesyonel maharetler; çağdaş eğitim sisteminin, personel
yetiştirmenin ve geliştirmenin anahtar kılavuzlarıdır
Gelişmiş ve rekabet gücü olan bir
ülke olmak için, biz, yüksek eğitimli bir ulus olmalıyız.
Çağdaş dünyada sıradan
okur-yazarlığın artık yeterli olmadığı ortadadır. Bizim vatandaşlarımız en
modern donanımlarda ve en modern üretimlerde çalışabilmek için vasıflarını
geliştirmeye hazır olmalıdır.
Çocuklarımızın ve bir bütün
olarak yetişen kuşağın işlevsel okur-yazarlığına da büyük bir önem
verilmelidir. Bu, bizim çocuklarımızın çağdaş hayata adapte olmaları için
önemlidir.
Eğitim alanındaki
çalışmalarımızın öncelikleri:
(1) Bütün dünyada
olduğu gibi Kazakistan’da da yeni okul öncesi eğitim yöntemlerine geçilmesi
gerekmektedir.
Bildiğiniz gibi, ana hedefi
çocuklarımızın başlangıç imkânlarının eşitlenmesi olan “Balapan” Programı’nı
başlatmıştım.
Bu programın uygulamaya
başlamasından bu yana 3.956 yeni kreş ve anaokulu faaliyete geçirildi.
Yüksek doğum oranını ve devam
eden nüfus artışını göz önünde bulundurmak suretiyle, “Balapan” Programı’nın 2020
yılına kadar uzatılmasına karar verdim. Hükümete ve Valilere, çocukların, okul
öncesi eğitim ve öğretimle % 100 oranında kapsanması görevini veriyorum.
(2) Yeni Kazakistan–2050 Rotası’nı
göz önünde bulundurmak suretiyle, Hükümete 2013 yılından başlamak üzere uluslar
arası sertifikalar verilecek şekilde mühendislik eğitimi ve çağdaş teknik branş
eğitimleri sisteminin geliştirilmesi görevini tevdi ediyorum.
Profesyonel-teknik ve yüksek öğretim,
öncelikli olarak, milli ekonominin uzman bakımından mevcut ve gelecekteki
ihtiyaçlarını azami ölçüde karşılamaya yönelik olmalıdır. Bu da nüfusun istihdam sorununu önemli ölçüde
halledecektir.
Yüksek öğretim kurumları sadece
eğitim işleviyle sınırlı kalmamalıdır. Bunlar uygulamalı çalışmalarını ve
bilimsel araştırma bölümlerini de geliştirmelidir.
Akademik özerklik güvencesi
verdiğimiz yüksek öğretim kurumları, sadece kendi eğitim programlarını
geliştirmekle kalmamalı, aktif bir şekilde kendi bilimsel-araştırma
faaliyetlerini de geliştirmelidir.
(3) Özel sektörün, STK’ların, hayır kuruluşlarının ve özel şahısların
sosyal sorumluluğu, kendini özellikle eğitim alanında göstermelidir. İlk olarak, iyi bir eğitim
alabilmek için maddi imkânları bulunmayan genç insanlara yardımcı olunması
gerekmektedir.
Bunun için:
-
Yüksek ve orta öğretim sisteminin geliştirilmesi konusunda bir devlet–özel
sektör ortaklığı ağı oluşturulmalıdır.
-
Eğitim için çok kademeli burs sistemi hazırlanmalıdır.
-
Bölgesel ihtisaslaşmayı göz önünde bulundurmak suretiyle, bütün ülke
çapında ihtisaslaşmış bilimsel-araştırma ve uygulamalı eğitim kurumları sistemi
kurulmalıdır.
-
Üniversitelerde eğitimin ikinci yılından itibaren zorunlu staj uygulaması,
mevzuatla getirilmelidir.
(4) Biz, eğitim yöntemlerinin
modernizasyonunu sağlamalıyız ve bölgesel okul merkezleri oluşturmak suretiyle
aktif bir şekilde online eğitim sistemini geliştirmeliyiz.
- Bütün isteyenlere erişilebilir
olacak şekilde uzaktan eğitim ve online eğitim de dâhil olmak üzere milli
eğitim sistemi içinde inovasyon yöntemlerini, çözüm ve araçlarını yoğun bir
şekilde uygulamaya koymalıyız.
- Eskimiş ya da talep görmeyen
bilim ve eğitim branşlarından kurtulmalı ve aynı zamanda talep gören ve gelecek
vaat eden istikametleri güçlendirmeliyiz.
- Orta ve yüksek öğretimdeki eğitim
planlarının yönlerini ve vurgularını değiştirmek suretiyle, bunlara, pratik
alışkanlıkların geliştirilmesi ve uygulamalı mesleklerin kazandırılması dâhil
edilmelidir.
- Girişimciliğe yönelik olarak
eğitim programları, eğitim kursları ve kurumları oluşturulmalıdır.
Yenilikçi araştırmaların
geliştirilmesi konusunda yeni politika
Bütün dünya uygulamasının da
gösterdiği üzere tek bir ülkede bütün yenilikçi üretim döngüsünü yeniden
kurmaya kalkmak, bisikleti yeniden icat etmeye benzer. Bu çok pahalıya mal olan
ve her zaman da sonuç doğurmayan ve verim sağlamayan bir meşgaledir.
Başarı için nesillerce süren
bilim adamı tecrübesine, terabaytlarca özel bilgiye, tarihi olarak oturmuş
okullara dayalı ayrı bir bilimsel taban gerekmektedir.
Teknolojik dalganın üstünde yer
almak ve mutlak yenilikler yaratmak, her ülkenin harcı değildir. Bunu çok
gerçekçi bir biçimde idrak etmeliyiz.
Bu nedenle, bizim çok gerçekçi,
azami ölçüde pragmatik bir strateji kurmamız gerekmektedir.
Fazla masraflı olmayan araştırma
ve çalışmalara yoğunlaşmamız gerekmektedir.
Biz ülkemize gerekli teknolojilerin transferini sağlamalıyız ve bunları
kullanmak için uzmanlarımızı yetiştirmeliyiz. EXPO–2017 bu sürece bir ivme kazandırmalı
ve geleceğin enerjisini geliştirmek için yeni teknolojilerin seçiminde bize
yardımcı olmalıdır. Genç bir ulusuz ve bu konularda başarılı oluyoruz. Bunun
dışında büyük çaplı uluslar arası bilimsel araştırma projelerine de
katılabiliriz. Bu bize, bilim adamlarımızın çabalarını, stratejik inovasyon
çalışmalarında yabancı bilim-araştırma camiasının çabalarıyla bütünleştirme
konusunda imkân sağlayacaktır. Amacımız, küresel teknolojik devrimin bir
parçası olmaktır.
-
Biz, artık 2013 yılında, bilim ve iş âleminin tam değerli işbirliği
konusunda tedbirler almalıyız. Hükümete, teknoloji transferinin mümkün olduğu
iş kolları arası sektörlerin ortaya çıkarılması ve bunlara da büyük yer altı
kaynakları kullanıcıları ve ulusal şirketler tarafından talep oluşturulması konusunda
görev veriyorum.
-
Gelecek vaat eden ulusal şirketlerin oluşturulması konusunda somut yol
haritalarının hazırlanması önem taşımaktadır.
-
Aynı şekilde, devlet ve özel sektör işbirliği için hukuki altyapı hazırlama
çalışmalarını hızlandırmak gerekmektedir. Amaç, böyle bir işbirliği için en
ileri araç ve mekanizmaları kullanmaktır.
-
Fikri haklar ve patent konularını düzenleyen mevzuatta düzenlemeler
yapılması gerekmektedir. Hükümet, 2014 yılının sonuna kadar olası
ticarileştirmeyle ilgili olarak daha önceden verilen bütün patent ve tescil
edilmiş fikri hakları incelemelidir.
Saygıdeğer yurttaşlarım!
Ben özellikle gençlerimize
seslenmek istiyorum.
Benim bugün ilan ettiğim, yeni
siyasi ve ekonomik rota Sizlere daha iyi bir eğitim vermeye, dolayısıyla daha saygın
bir hayat sağlamaya yöneliktir. Ben Sizlere, yeni kuşak Kazakistanlılara çok
güveniyorum. Sizler yeni rotanın lokomotifi olmalısınız. Ben Devlet Başkanı
olarak, her zaman Sizin eğitiminiz ve yükselmeniz için çaba harcadım. Dünya
standardında üniversite, akıllı okullar kurdum, “Bolaşak” Programı’nı
başlattım. Şuan yeni “Devlet Gençlik Politikası Konsepti” hazırlanıyor. Sizlere
her türlü imkân sağlanacaktır. Devlet Size yeni fırsatlar yaratmak için her
şeyi yapmaktadır. Bu fırsatları, ebeveynlerinizin hayal etmesi bile mümkün
değildi. Lütfen aklınızdan çıkarmayın: Sizin şahsi başarınız; ebeveynlerinizin
başarısı, akraba ve yakınlarınızın başarısı, ailenizin başarısı, bütün
yurttaşlarınızın başarısı ve bütün Vatanın başarısı demektir.
5. Devlet inşasının müteakip güçlenmesi ve Kazakistan demokrasisinin
gelişmesi
Bizim amacımız, yeni tip devlet
idaresi oluşturmaktır. Bu da topluma hizmette ve devlet
yapısının güçlendirilmesinde yeni vazifelere uygun olmalıdır.
Birincisi. Devlet planlama ve öngörü
sistemini, gelecekte daha da geliştirmeliyiz.
Plan ve programların hazırlanması
konusunda, devlet organlarının sorumluluğunun arttırılmasını hedef olarak belirlemeliyiz.
Bununla ilgili olarak Hükümete aşağıdaki görevleri veriyorum:
-
Kazakistan’ın 2050 yılına kadar kalkınma stratejisi konusundaki görüşlerimi
göz önünde bulundurmak suretiyle, ülkemizin esas alarak çalışıp yaşadığı
Stratejik dokümanlar yeni baştan düzenlenmelidir.
-
Ülkede devlet denetimi uygulaması için konsept hazırlanmalı ve önümüzdeki
yıl ilgili yasa tasarısı Parlamentoya sınılmalıdır. Dünyadaki en ileri
tecrübeye istinaden devlet denetimi konusunda bütüncül bir sistem kurmamız
gerekmektedir.
-
Ekonomik stratejilerimizin hayata geçirilebilmesi için devlet etkin bir
şekilde kriz durumlarını tahmin edip bildirmeli ve bunlarla mücadele etmelidir. Bu amaçla, krizle mücadele tepkisi verebilmek için,
çok düzeyli bir sistem kurmalıyız. Olası kriz durumları için
standart eylem paketlerimiz bulunmalıdır. Bu özellikle bölgelerimiz için
önemlidir. Sistemin hazırlanması sırasında da bahsettiğim bütün meydan okumalar
göz önünde bulundurulmalıdır.
İkincisi. Biz, yönetimde yetkin
bir şekilde adem-i merkeziyetçiliği sağlamalıyız.
Adem-i merkeziyetçilik fikrinin
özü, merkez tarafından yerel yönetim birimlerine karar alma konusunda hak ve
gerekli kaynakların verilmesidir. 2013 yılında, merkez ve bölgeler arasındaki
sorumluluk ve yetkilerin sınırlandırılması konusunda somut tedbirler almalıyız
ve yerel yönetim organlarını güçlendirmeliyiz. Yerel yönetim organlarının
yetkileri, maliye ve kadro kaynaklarıyla desteklenecektir. Toplum ve
vatandaşlar, devlet kararlarının alınması ve uygulanması sürecine doğrudan dâhil
edilmelidir. Yerel yönetim organları vasıtasıyla halka yerel önemi haiz
konuları kendi başına ve sorumluluk duyarak karara bağlama konusunda gerçek fırsatlar
sağlanmalıdır. Ben, Yerel Yönetimlerin Gelişim Konseptini onayladım. Bu da köylerde, kırsal kesimde
yönetim kalitesini arttıracak ve vatandaşların yerel önem taşıyan konulara
katılımını arttıracaktır. Biz, köy yöneticilerini ek yetkilerle donatıyoruz ve
bunların köylerdeki duruma etkilerini arttırıyoruz. Ancak bununla birlikte,
toplum denetimini ve vatandaşların yerinde duruma etkilerini güçlendirmemiz
gerekmektedir. Bu
nedenle ben, köy yöneticilerinin, Köy Meclisi tarafından seçimle göreve
getirilmesi konusunda karar aldım. Seçimleri yapmaya, 2013
yılında başlayacağız.
Toplam olarak 2.533 yönetici
seçilecektir ve bu sayıya; köy ve kasaba yöneticileriyle, bölgesel önemi
bulunan 50 kent valisi de dâhildir. Bu da, bütün düzeylerdeki yönetici
sayısının % 91,7’sini teşkil etmektedir! Bu suretle, vatandaşlarla doğrudan
çalışan ve görev yerindeki sorunları çözen bütün yöneticiler seçimle göreve
gelmeye başlayacaktır.
Artık vatandaşların, bölgelerdeki
önemli sorunların çözümüne aktif olarak katılma ve yerel yönetim organlarının
faaliyetini kontrol etme zamanı gelmiştir. Hükümet’e, Devlet Başkanlığı ile birlikte
gerekli mevzuat değişikliklerinin hazırlanmasını hızlandırma görevini, Parlamentoya
da bunları öncelikli olarak kabul etmesi görevini veriyorum. Bizler medeni
yoldan ilerlemeliyiz ve bütün dünyayla birlikte, toplumun müteakip
demokratikleşmesi için yola koyulmalıyız. Parlamento’nun yetkilerinin
arttırılması konusundaki politikamızı devam ettirmeliyiz. Bununla birlikte adem-i
merkeziyetçiliği; münhasıran yerel düzeyde bazı yetkileri devredebileceğimiz
bazı yeni yönetim organları kurulması süreci olarak değerlendirmemek
gerekmektedir. Adem-i merkeziyetçilik, her şeyden önce, devlet yönetim sisteminin
nitelik olarak değişmesidir ve yerel düzeyde sorunların çözüm sisteminin
değişmesi demektir. Aynı zamanda, adem-i merkeziyetçilik, erk hiyerarşisinin
zayıflamasına, yürütme disiplininin ve düzeninin azalmasına yol açmamalıdır.
Buna fırsat verilmemelidir. Yerel yöneticiler ve Hükümet bunu özel bir denetim
altında bulundurmalıdır.
Üçüncüsü. Bugün ilan ettiğim
ilkelere uygun olarak “halka ve devlete
hizmetin her şeyin üstünde olduğu” anlayışının hâkim olduğu profesyonel bir
devlet düzeni kurmamız gerekmektedir.
Geliştirilmiş seçim yöntemi ve
mesleki hazırlık vasıtasıyla devlet hizmeti kadrolarını nitelik olarak
iyileştirmek zorundayız.
Devlet düzeyinde yönetim
kararları aşağıdaki koşullara uygun olmalıdır:
-
Sadece kısa vadeli değil, uzun vadeli sonuçlar da göz önünde
bulundurulmalıdır.
-
Yönetim kararlarının çarpan etkisi göz önünde bulundurulmalıdır.
-
Dürüst rekabet kuralları ve girişimcilik özgürlüğü sağlanmalıdır.
-
Devlet görevlilerinin görev yükümlülüklerinin çifte yorumlanması bertaraf
edilmelidir. Faaliyetleri, mevzuatta sarih bir şekilde düzenlenmelidir.
Yeni koşulları göz önünde
bulundurmak suretiyle, artık idari reformların ikinci etabını başlattık.
Her şeyden önce devlet
mekanizmasında reform yapılacaktır. Ben “Yeni Kamu Hizmeti Sistemi” Yasası’nı
onayladım. Bu yasa, yolsuzlukla mücadele tedbirlerinin güçlendirilmesini, kamu
görevlilerinin seçiminde şeffaflığın arttırılmasını, meritokrasi ilkesinin
uygulanmasını, yani en iyi kadroların yükselmesini sağlıyor.
Kadro Politikası Milli Komisyonu
kuracağız. Devlet politikasının somut istikametlerini gerçekleştirmekten
sorumlu, ilkesel olarak yepyeni bir profesyonel idareci sınıfı, “A” Takımı
oluşturulacaktır. Bu “A” Takımı’na; öncelikle Bölge Valilikleri’nin Sorumlu Sekreter
ve Yöneticileri, Komite Başkanları, Bölge ve Kent Valileri dâhil olacaktır. Devlet
Başkanlığı Teşkilatı’na, “A” takımına girmek isteyenler için, Vasıf Koşulları Kararnamesi
Taslağı’nı hazırlama görevi veriyorum.
Bu günden itibaren, kamu
görevlisi, kariyer basamaklarında kademeler halinde ilerlemeli, erk
hiyerarşisinde bir basamaktan diğerine görgü ve mesleki seviyesini geliştirmek
suretiyle geçmelidir. Bunun istisnası, sadece belirtilen koşulları fazlasıyla
yerine getiren, etkinliğini gösteren ve büyük başarılar sağlayanlar olmalıdır.
Kamu Hizmeti Ajansı’na, devlet
görevlilerinin ilkesel olarak yepyeni kariyer yapma mekanizmasının 2013 yılının
sonuna kadar uygulanmasını sağlama görevi veriyorum. Kamu hizmetlerinin
kalitesinin arttırılmasına özel bir vurgu yapılmalıdır. Buradaki görev; devlet
mekanizmasının halkla ilişkilerinde tek taraflı erk yaklaşımından, vatandaşlara
etkin ve zamanında kamu hizmeti götürme anlayışına geçmektir. Şu anda Parlamento’da
“Kamu Hizmetleri” Yasa Tasarısı bulunmaktadır. Bunu, 2013 yılının ilk
çeyreğinin sonuna kadar, kabul etmek gerekiyor. Biz, devlet organlarını,
kendilerine özgü olmayan işlevleri yerine getirmekten kurtarmalıyız. Nitelikli
bir şekilde, kamu kurumlarının özerkliğini genişletmeliyiz. Hükümet bunun
uygulamasını 2014 yılında yeni yerel bütçe oluşturma mekanizmasının
uygulanmasıyla ilişkilendirmelidir.
Dördüncüsü. Devlet mekanizması iş
camiasıyla yeni bir işbirliği sistemi kurmalıdır.
Devlet iş dünyasına müdahale
etmemeli ve “kimseyi de elinden tutarak iş
yaptırmamalıyız”. Ancak, işadamlarına gelecek konusunda güven vermeliyiz.
Girişimciler kendi güçlerini hesaba katmalı ve devletin kendilerini yanıltmayacağını
ve koruyacağı konusunda bilinçlendirilmelidir. Onlardan sadece dürüstçe
çalışmaları istenmektedir. Kanaatime göre, bunun için önce özel mülkiyetin fiili
dokunulmazlığını garanti etmeliyiz. İkinci olarak da sözleşme yükümlülüklerinin
korunmasını güvence altına almamız gerekmektedir. Devletin
yükümlülüğü, vatandaşlara kendi ticari
faaliyetlerini gerçekleştirmek için azami ölçüde fırsatlar sağlamaktır. Bunun
anlamı, yerli iş camiası için altyapı kurma konusunda özen göstermektir.
(1) Bu amaçlarla daha 2013 yılında milli hukuk sistemi modernizasyonunun müteakip
etabını başlatmak gerekmektedir.
Mevzuat sadece milli çıkarları
korumakla kalmamalı, aynı zamanda dinamik bir şekilde gelişen uluslar arası
hukuk ortamıyla senkronize olmalıdır. Gerek kamu hukuku, gerekse özel hukuk
alanında bütün temel sektörlerde kendi hukuk sistemimizin rekabet gücünü
arttırma konusunda sistematik tedbirler alması için Hükümet’e görev veriyorum.
(2) Hükümet’e, Devlet Başkanlığı Teşkilatı ile birlikte 2013 yılında aşağıdaki
görevleri tevdi ediyorum:
- Ceza hukuku ve ceza muhakeme
hukuku alanında reformun başlatılması. Burada ekonomik yasa ihlallerinin ilerideki
insancıllaştırılması ve bu cümleden hareketle, suçtan arındırılmasına vurgu
yapılması gerekmektedir;
- Dört yeni yasa tasarısı
hazırlanarak Parlamento’ya sunulması: Ceza muhakeme, ceza,
ceza-icra ve idari kabahatler kanunları. Bu kilit
mevzuat akitlerinin kabul edilmesi, konsept olarak ceza yargılama sistemini
modernleştirecek ve hukukumuzu çağdaş meydan okumalara gereği gibi tepki
verebilecek seviyeye çıkaracaktır.
Beşincisi. Devlet düzensizliğe karşı sıfır tolerans ilkesini uygulamalıdır.
Gelişmiş bir toplum, her konuda
disiplin ve düzen; konforlu bina girişleri, düzenli bina; temiz sokaklar ve
güler yüzlü şahıslar demektir. Biz, hatta en ufak yasa ve kamu düzeni
ihlallerine, kültürsüzlüğe boyun eğmemeliyiz. Çünkü bunlar, toplum huzurunu
bozuyor ve yaşam kalitesini düşürüyor. Düzensizlik ve sınırsız özgürlük daha
ciddi yasa ihlallerine zemin hazırlıyor. Küçük çaplı yasa ihlallerine
karşı hoşgörüsüzlük atmosferi, kamu güvenliğinin güçlendirilmesi ve
suçlarla mücadelede önemli bir adımdır. Hukuki nihilizmi aşmalıyız ve toplumu,
toplum düzenini koruma sorununa dâhil etmeliyiz.
Herhangi bir yıkıcı sosyal
davranış, işe girme esnasında göz önünde bulundurulmalıdır. Kamuya açık
yerlerde holiganca davranış için ceza tedbirleri koymalıyız ve bunlar da
mutlaka şahısların özel dosyalarında ve iyi hal belgelerinde yer almalı ve işe
alımlarda ve kariyer yaparken göz önünde bulundurulmalıdır. Bütün bunlar toplum
yaşamının kuralı haline gelmelidir.
Altıncısı. Devlet ve toplum
yolsuzluğa karşı tek bir cephe olarak karşı koymalıdır.
Yolsuzluk sadece bir yasa ihlali
değildir. Konu aynı zamanda devletin etkinliğine olan inancı dinamitlemekte ve
milli güvenliğe doğrudan tehdit teşkil etmektedir. Biz, yolsuzlukla mücadeleyi
kesinlikle güçlendirmeliyiz. Bu cümleden hareketle, nihai amacımız olan
yolsuzluğu bir olgu olarak tamamen ortadan kaldırmak için yolsuzlukla mücadele
mevzuatımızı da daha iyi hale getirmeliyiz.
Yedincisi. Yasa koruma
organlarında ve istihbarat birimlerinde reforma devam etmeliyiz.
Bunu yapmaksızın kargaşalara
karşı sıfır toleransın oluşturulması ve yolsuzluğun kökünün kazınması
görevlerini yerine getiremeyiz.
(1) Son üç yıl zarfında yasa koruma organlarında ve istihbarat
birimlerinde bir dizi önemli reform gerçekleştirilmiştir. Bu, devlet yapısını
güçlendirmede önemli bir adımdır. Bunların çalışmalarının hukuki temeli
iyileştirilmiştir. İşlevler somut olarak belirlenmiştir. Aynı görevin farklı
makamlarca icra edilmesi olgusu ortadan kaldırılmıştır. Ceza politikası daha
insancıl hale getirilmiştir. Bütün emniyet mensubunun tamamı mesleki sınava
tabi tutulmuştur. 100 bini aşkın emniyet mensubundan 12.500 kişi sınavları geçememiş
ve görevden alınmıştır.
(2) Bu çalışmayı ileride de devam ettireceğiz.
Devlet Başkanlığı Teşkilatı’na,
Güvenlik Konseyi ve Hükümetle birlikte aşağıdaki görevleri tevdi ediyorum:
-
Emniyet mensuplarının maaşlarının ve emeklilik maaşlarının arttırılması
konusunda eylem planı hazırlanması. 2013 yılından itibaren, özel unvanlar için yapılan
ek ödemelerin, askeri unvanlara göre ödenen maaş seviyeleriyle aynı düzeye
çıkarılması görevi veriyorum.
-
Emniyet organları kadro politikası konseptinin hazırlanması;
-
Yüksek Değerlendirme Komisyonu temelinde, emniyet organlarında kadro
politikası konusunda daimi faaliyette bulunacak bir yapının kurulması;
-
Emniyet ve özel organların yöneticileri konusunda Devlet Başkanı ihtiyatı
oluşturulması.
(3) Devlet
Başkanlığı Teşkilatı’na, Güvenlik Konseyi ve Hükümet’le birlikte, idareler arası
bir çalışma grubu oluşturması ve 2013 yılı ikinci çeyreğinin sonuna kadar, Yasa
Koruma/Emniyet Sisteminin Müteakip Modernleştirilmesi Programı Taslağı’nı hazırlamaları,
(4) Hukuk politikasının önemli
konularından biri de, Anayasa tarafından güvence altına alınmış olan
vatandaşların adli savunma hakkının gerçekleştirilmesidir.
Bunun için yargıya başvuru süreci
basitleştirilmeli ve fuzuli bürokratik prosedürlerden arındırılmalıdır. Yeni
bilişim teknolojilerinin aktif bir şekilde kullanıldığı bir ortamda bunu yapmak
zor değildir.
Aynı zamanda mahkemelerin yükünü
azaltmak amacıyla ihtilafların yargı dışı yollarla çözülmesi kurumunu
geliştirmeye devam etmeliyiz. Önemsiz konularda ihtilafların yargı dışı usulle
halledilebileceği bir mekanizma öngörülmelidir. Yargı erkinin itibarı, yerine
getirilmemiş mahkeme kararları yüzünden örselenmektedir. Bununla ilgili olarak,
bu durumun kökten bir şekilde düzeltilmesi için tedbirler alınmalıdır.
(5) Sınır
hizmetleri geniş kapsamlı bir reforma tabi tutulmalıdır. Hedef, bunların faaliyetinin
etkinliğini köklü bir şekilde arttırmak ve maddi teknik altyapıyı modernize
etmektir. Bunun için Güvenlik Konseyi’ne, Devlet Başkanlığı Teşkilatı ve Hükümetle
birlikte orta vadede sınır idaresinin geliştirilmesi ve devlet sınırının
teçhizi için özel bütüncül program hazırlanması görevi veriyorum.
6. Daimi ve tahmin edilebilir dış politika; milli çıkarların
güçlendirilmesi ile bölgesel ve küresel güvenliğin güçlendirilmesi
Kazakistan, bağımsızlık
yıllarında uluslararası süreçlerin eşit haklı katılımcısı oldu ve elverişli dış
koşullar yaratmayı başardı. Bizim önceliklerimiz sabittir ve komşularımız olan
Rusya, Çin, Orta Asya ülkeleriyle ve aynı şekilde ABD, Avrupa Birliği ve Asya
ülkeleriyle ortaklıklarımızı geliştirmekten ibarettir. Gümrük Birliği’ni ve Ortak Ekonomik
Alanı güçlendireceğiz. Kısa vadedeki en büyük amacımız, Avrasya Ekonomik
Birliği’ni kurmaktır. Konuyla
ilgili olarak bütün sorunların uzlaşma yöntemiyle
halledileceğini somut olarak beyan ediyoruz. Birliğin, siyasi egemenliğimiz üzerinde
herhangi bir baskısı söz konusu değildir.
Dış politikamızın dengeli olması;
dünya işlerinde önemli rol oynayan ve Kazakistan için pratik menfaat teşkil
eden bütün devletlerle, dostane ve tahmin edilebilir ilişkilerin geliştirilmesi
demektir. Ancak, uluslararası durum ve jeopolitik ortam dinamik bir şekilde
değişmekte ve bu değişimin seyri her zaman olumlu yönde olmamaktadır. Kuzey
Afrika, Orta Doğu’dan Kuzey Doğu Asya’ya kadar bölgede devasa bir
istikrarsızlık kuşağı uzanmıştır. Güç dengeleri gerek küresel düzeyde, gerekse dünyamızın
ayrı bölgelerinde ciddi değişikliklere uğramaktadır. Buna uygun olarak da BM,
AGİT, NATO, KGAÖ, ŞİÖ, AGİT gibi bölgesel güvenlik mekanizmalarının rolü artmaktadır.
Orta Asya’da milli güvenlik açısından yeni tehditler ortaya çıkmaktadır. Bu
durumda, Kazakistan’ın iç politikası gibi dış politikasının da modernize
edilmesi gerekmektedir.
Dış politika modernizasyonunun
öncelikleri:
-
Bölgesel ve milli güvenliği olabildiğince güçlendirmek;
-
İktisadi ve ticari diplomasiyi aktif bir şekilde geliştirmek;
-
Kültürel-beşeri, bilim-eğitim ve diğer ilgili alanlarda uluslararası
işbirliğini yoğunlaştırmak;
-
Vatandaşlarımızın yurt dışında hukuki korunmalarını güçlendirmek, şahsi,
ailevi ve ticari çıkarlarını korumak.
İlk olarak, özellikle pragmatik ilkelerle
milli çıkarların dış siyaset yönünden geliştirilmesi. Vazifelerimiz;
milli ekonomik ve ticari çıkarların korunması ve geliştirilmesi için dış
politikanın çeşitlendirilmesi ve iktisadi ve ticari diplomasinin
geliştirilmesi.
İkinci olarak, gelecekte de bölgesel güvenlik konusunda kendi sorumluluğumuzu idrak
etmeliyiz ve Orta Asya’nın istikrarının sağlanmasına katkı sağlamalıyız. Vazifelerimiz; bölgede ihtilaflı
durumların ön koşullarının ortadan kaldırılmasına azami ölçüde yardımcı olmak.
-
Orta Asya’yı istikrara kavuşturmanın en
iyi yöntemi, bölge içi bütünleşmedir. Özellikle bu yolla bölgemizin ihtilaf
doğuran potansiyelini azaltabiliriz, önemli sosyo-ekonomik sorunları
çözebiliriz ve su-enerji ve sair ihtilafları çözümleyebiliriz.
-
Sesimiz bütün dünyada duyulmalıdır. Bu nedenle Astana Ekonomik Forumu’nda G-Global
olarak adlandırdığımız yeni diyalog formatı tarafımdan önerildi. Dünyadaki
hiçbir ülke, tek başına, içinde bulunduğumuz çağın meydan okumalarına karşı
koyamaz. Tarafımdan başlatılan girişimin özü ise adil ve güvenli bir dünya
düzeni kurma mücadelelerinde çabaların birleştirilmesidir.
Üçüncü olarak, ülkemiz gelecekte de, bütün
ilerici uluslararası girişimleri desteklemeli ve küresel güvenliğe kendi
katkısını sağlamalıdır.
-
Bütün ilgili muhataplarımız ve komşularımızla birlikte Kazakistan,
Afganistan’da acil siyasi çözüm ve ülkenin yeniden canlandırılması için çaba
harcayacaktır.
-
İslam İşbirliği Teşkilatının aktif üyesi sıfatıyla Kazakistan, Orta Doğu’da yaşanan süreçlerin barışçıl yönde
sonuçlanmasını samimi olarak desteklemektedir. Arap-İslam âleminde halk
kitlelerinin açığa çıkan enerjisinin yapıcı bir mecraya yöneltilmesi ve
bölgenin sosyo-ekonomik sorunlarının çözümüne hizmet etmesi önemlidir.
-
Hızlı tempolarla Asya-Pasifik Bölgesi ülkeleriyle ekonomik olarak
yakınlaşmalıyız. Bu bize sadece iktisadi kazanç sağlamakla kalmayacak, aynı
zamanda dış politikamızın dengesini de güçlendirecektir.
Dördüncü olarak, Kazakistan
kendi savunma kapasitesini ve askeri doktrinini güçlendirmeli ve çeşitli
savunma sınırlama mekanizmalarına katılmalıdır.
-
Milli savunma modelimizi hazırlamak suretiyle çeşitli ülke ve teşkilatlarla
işbirliği yapmalıyız.
-
Kazakistan Kolektif Güvenlik Antlaşması Örgütü müttefikleriyle birlikte
sıkı bir şekilde çalışacak ve Kolektif Hızlı Müdahale Güçleri’nin potansiyelini
ve askeri yetenek gücünü güçlendirme konusunda katkı sağlayacaktır.
7. Yeni Kazakistan yurtseverliği çokuluslu ve çokdinli toplumumuzun
başarısının temelidir…
Konu ile ilgili amacımız somut ve
açıktır: toplumsal uyumu muhafaza etmeli ve güçlendirmeliyiz. Bu bizim devlet, toplum ve ulus olarak varlığımızın
tartışmasız koşuludur. Kazakistan yurtseverliğinin temeli,
bütün vatandaşların hak eşitliği ve vatanın şerefi konusunda ortak
sorumluluğudur. 2012 Londra Olimpiyatları’nda Kazakistanlı sporcular 205 milli
takım arasında 12’nci sırada yer aldı. Takımımız, çokuluslu Kazakistan adına
tek bir ekip ve çok sayıda etnisitenin güçlü ve bir bütün ailesi olarak hareket
etti. Olimpiyatlardaki parlak başarı, halkımızı daha fazla kaynaştırdı ve
yurtseverliğin yüce gücünü gösterdi. Kitle sporları ve yüksek spor başarıları
bütüncül sistematik bir yaklaşım gerektirmektedir ve ancak sağlıklı bir ulus
rekabet gücüne sahip olabilir. İleri dünya tecrübesi göz önünde bulundurulmak
suretiyle, Kitle Sporları ve Yüksek Spor Başarılarını Geliştirme Programı
hazırlaması için, Hükümet’i görevlendiriyorum.
Birincisi. Yeni Kazakistan
yurtseverliği
Geleceğe güven olmadan, eksiksiz
bir devlet kurmak imkansızdır. Devletle
vatandaşın hedeflerinin bütün temel konularda örtüşmesi hayati önem
taşımaktadır. Bu da devletin temel görevidir. Vatandaşlar, gelecek ümidi
olduğunda, gelişme için, şahsi ve mesleki gelişme için imkan bulduğunda devlete
güvenmektedir. Devlet ve halk bunu idrak etmeli ve birlikte çalışmalıdır.
Kendimize ve çocuklarımıza yeni Kazakistan
yurtseverliğini aşılamalıyız. Bu her şeyden önce, ülke ve başarıları için gurur duymaktır.
Ancak günümüzde, ayakları üzerine basan devletin yeni merhalesinde böyle bir
anlayış artık yeterli değildir. Konuya pragmatizm açısından bakmalıyız. Devlet,
her vatandaşına yaşam kalitesi, güvenlik, eşit fırsatlar ve gelecek temin ettiğinde,
vatandaş olarak herkes ülkesini sever ve
onunla gurur duyar. Ancak böylesi bir yaklaşım, bize, yurtseverlik ve eğitimi
konusuna faydacı ve gerçekçi bir bakış sağlar. 2050 yılına kadar öyle bir
siyasi sistem geliştirmeliyiz ki, her Kazakistan vatandaşı yarınından ve
geleceğinden somut bir şekilde emin olmalı. Çocuklarımız ve torunlarımız da
anavatanlarında yaşamayı tercih etmeli, burası onlar için gurbetten çok daha
iyi. Ülkemizin her vatandaşı, ülke toprağında, kendisini sahibi gibi
hissetmeli.
İkincisi. Bütün etnik gruplar
için eşit vatandaşlık hakları.
Biz hepimiz aynı şartlara ve aynı fırsatlara sahip Kazakistanlılarız.
Yeni Kazakistan vatanseverliği etnik ayrılıklara bakmaksızın bütün toplumu
birleştirmelidir. Biz çok uluslu bir toplumuz. Ve
milletlerarası ilişkiler konusunda hiçbir şekilde ikili standartlar
olmamalıdır. Devlette herkes eşit olmalıdır. Etnik ya da diğer
kavramlara göre iyiler ve kötüler ayrımı olmamalıdır. Benim
için bu konu, sadece bir bildiri mahiyetinde değildir. Eğer herhangi bir
vatandaş etnik kökeninden dolayı baskı altında kalırsa, bütün Kazakistanlılar baskı altına alınmış
sayılmalıdır.
Hiçbir etnik grup ayrıcalıklı
değildir, herkes eşit hak ve sorumluluk sahibidir.
Hukukun önünde herkesin eşit olduğu, eşit fırsatlar toplumu inşa ediyoruz. Eğitim alanında, iş alımlarında
ya da görev yükselmelerinde etnik kökenin belirleyiciliği konusuna asla müsaade
etmemeliyiz. Konuyla ilgili olarak Hükümetin ve Valilerin kadro politikalarını
düzenlemelerini talep ediyorum. İş yerlerine, özellikle yerel yönetim
kadrolarına, etnik aidiyetler göz önünde bulundurulmaksızın, hak edenin
alınması gerekmektedir. Burada tek bir kıstas göz önünde bulundurulmalıdır; o
da profesyonellik ve yüksek iş ahlakı. Bakanlık ve bütün yönetim düzeylerinde,
işe alımlarda gözlenen tek taraflılığın düzeltilmesi gerekmektedir.
Toplumumuzda “ayrıcalıklılar”, “ötekiler”,
“bizden olanlar” ve “bizden olmayanlar” gibi kavramlara asla yer yoktur. Ülkemizin
hiçbir vatandaşı “ötekileştirilmemelidir”. Her
Kazakistanlı devletin yardımı ve desteğini hissetmelidir.
Farklı etnik gruplar
arasındaki uyumu bozma çabasında olan her kim olursa olsun hakkında yasal işlemler
uygulanacaktır.
Ve burada, biz Kazaklara daha fazla
sorumluluk düşüyor. Şunu anlamalıyız ki, artık tek uluslu devletler dönemi tarihe karıştı, yok
oldu. Ve biz bu vatanı gelecek kuşaklara miras bırakacağız. Kazakistan,
hepimiz için kutsal bir vatandır. Kazak topraklarına kaderin cilvesiyle farklı
etnik grup temsilcileri göç ettiler. Biz Kazaklar onlara kucak açtık, Kazaklara
has misafirperverlikle bağrımıza bastık. Ve onlar da bizim ülkemizde
yaşamlarını sürdürdüler, kardeşlik bağımız gelişti. Şuan biz çokuluslu bölünmez
bir bütün bir ülkeyiz. Küreselleşme dönemi artık çokuluslu devletler dönemidir.
Üçüncüsü. Kazakça ve üç dilin
birliği.
Yüksek sorumluluk taşıyan bir dil
politikası, Kazak ulusunu birleştiren en önemli faktörlerden biridir.
(1)
Kazakça, bizim manevi kaynağımızdır.
Bizim görevimiz, Kazakçayı her
alanda etkili bir şekilde kullanarak geliştirmektir. Gelecek kuşaklara, babalarımızın
kullandıkları, bizim de büyük katkılarımızla genişleyecek zengin bir dili miras
olarak bırakmalıyız. Bu, kendine değer veren her insanın kendi inisiyatifiyle
çözmesi gereken bir vazifedir. Devletimiz
Kazakçanın devlet dili olarak konumunun güçlenmesi büyük işler gerçekleştirmektedir. Kazakçayı yaygınlaştırmak üzere
gerçekleştirilen geniş çaplı uygulamalara devam edilmelidir.
2025 yılında Latin alfabesine
geçilecektir, bu yöndeki çalışmalara başlamalıyız. Konu, ulus olarak çözmemiz gereken bir önemli bir meseledir.
Geçmiş tarihimizde Latin alfabesini kullandık.
Çocuklarımızın geleceği için, böyle
bir kararı almak zorundayız ve bu karar dünyayla entegrasyonumuzu, çocuklarımızın
İngilizceyi ve bilgisayarı daha iyi öğrenmelerini sağlayacak ve en önemlisi de
Kazakçanın modernizasyonu için itici güç olacaktır.
Kazakçayı çağdaşlaştırmak zorundayız. Dili modernize etmeliyiz, terminoloji meselesinde fikir
birliğine varmalıyız, herkesçe bilinen ortak
uluslararası ve yabancı kelimelerin Kazakçaya çevirisi konusunu ise nihai karara
bağlamalıyız. Söz konusu sorun, münferit
bir kesim temsilcileri arasında çözülmemelidir. En doğrusu, konunun Hükümet tarafından idrak
edilmesi olacaktır.
Tüm dünyada aynı şekilde kabul
gören terimler vardır ve onlar dilleri zenginleştiren öğelerdir. Ama biz durumu
daha da içinden çıkılmaz bir hale getiriyoruz, akıllara kargaşa ve karışıklık
sokuyoruz, terimleri çevirirken, karşılığını arkaik kelimelerde arıyoruz. Bunun
örneği de az değildir.
Yüzlerce çağdaş edebi eserin
listesinin hazırlanmasını ve onların Kazakçaya çevrilmesini öneriyorum. Konuyla
ilgili gençler arasında bir yarışma düzenlenebilir. İlgilerini çeken ve yararlı
buldukları eserleri seçme konusunu gençlerimize bırakmanın daha yararlı olacağı
kanaatindeyim.
***
Kazakçayı geliştirme politikasının,
ondan uzaklaşmaya, hatta Kazaklar tarafından dışlanmasına sebebiyet vermemesi
gerekmektedir. Aksine, dil Kazakistan ulusunu birleştirici unsur olmalıdır. Bu
sebeple, dil politikası ustalıkla, Kazakistanlıların konuştuğu diğer dillerden
hiçbiri üzerinde baskı uygulamadan yürütülmelidir.
Bildiğiniz üzere, dil
politikamıza göre, 2025 yılında Kazakistanlıların % 95’inin Kazakçaya hâkim olmalıdır. Bunun
için, günümüzde gerekli bütün olanaklar yaratılmaktadır.
Artık ülkemizdeki liselerin % 60’ında
devlet dilinde eğitim veriliyor, bütün liselerde ise dil eğitimi müfredata
girdi. Bu demektir ki bu sene ilkokula giden öğrencilerin hepsi Kazakça öğrenebilecek
ve 12 yıl sonra Kazakçaya vakıf yeni bir nesil yetişecek.
Kazakistan’ın geleceği Kazakçadır.
Böylece, 2025 yılında Kazakça, hayatın tüm alanlarında egemen olacaktır
ve günlük konuşma dili haline gelecektir. Kazakça egemenliğimiz ve
bağımsızlığımızı pekiştirecek ve ulusumuzu bir birine kenetleyecek ve çimentosu
olacak bir dile kavuşacak. Kazakça, devletimizin “egemenlik tacındaki en güzel
pırlantadır”.
Bağımsızlığını
kazandığı tarihte ülkedeki Kazakların sayısı 6.8 milyondu ya da toplam nüfusun
%41’ine tekabül ediyorken, günümüzde bu rakam 11 milyona ulaştı ve nüfusun
%65’ini geçmek üzere. Ülkedeki Kazak sayısı 4 milyona artmış bulunmaktadır.
Her Kazak vatandaşı ana dilde
konuşma çabasını göstermiş olsaydı, dilimiz çoktan Anayasadaki statüsünü
layıkıyla pekiştirmiş olurdu. Kazak Dilinden bahsederken, bu işi öncelikli
olarak kendimizden başlamamız gerektiği konusu sürekli geri planda kalıyor.
Milli çıkarlara hizmet etmek için her Kazak diğer ulusları değil, önce kendini
“kamçılamalıdır”. Bir daha tekrarlıyorum, Kazak
ile Kazak Kazakça konuşmalıdır. Kazakça ancak bu durumda her Kazakistanlı
tarafından geniş alanda kullanılan bir dil statüsü kazanabilecektir. Dile olan
bakışın aslında ülkeye olan bakışı yansıttığı aşikardır. Dolayısıyla dilimize olan
ilgimizi asla yitirmemeliyiz. Kazak dili
tamamen kullanım diline dönüşüp, gerçek anlamda devlet dili statüsüne
ulaştığında, biz ülkemizi KAZAK DEVLETİ
olarak değiştireceğiz.
(2) Günümüzde, çocuklarımızın Kazakçanın yanı sıra Rusça ve İngilizceyi
etkin bir biçimde öğrenebilmeleri için de yapıcı eylemler gerçekleştiriyoruz. Üç dillilik devlet düzeyinde
teşvik edilmelidir. Rusçaya ve Kiril alfabesine, aynı Kazakçaya yaklaştığımız
özenle yaklaşmalıyız. Herkes tarafından açıkça görülmektedir ki, Rusçaya vakıf
olmak, ulusumuzun tarihi bir avantajıdır. Göz ardı etmememiz gereken bir olgu
da, şüphesiz, Rusça sayesinde Kazakistanlılar yüzyıllardır ek bilgilere
erişebiliyor, dünya görüşlerini genişletiyor, ülke içinde olduğu gibi ülke
dışındaki çevrelerini de geliştiriyorlar.
İngilizce öğrenimi konusunda atağa
geçmeliyiz. Çağdaş dünyaya ortak bu (lingua franca’ya) dile hâkim olmak,
ülkemizin her vatandaşına hayatta sınırsız fırsatlar sunacaktır.
Dördüncüsü. Kültür, gelenekler ve
özgünlük.
Gelenekler ve kültür, bir
ulusun genetik şifresidir.
Ülkemizde yaşayan Kazaklar ve diğer
ulus temsilcileri, Çarlık rejiminin bütün zorluklarına, sıkıntılarına, Ekim
Devriminin sarsıntılarına ve Sovyet dönemindeki totalitarizme rağmen,
kültürlerini ve özgünlüklerini korumayı başarmışlardır.
Dahası, bağımsızlık yıllarında,
küreselleşmeye ve batılılaşmaya rağmen, bizim kültür temelimiz gözle görülür
biçimde sağlamlaşmıştır.
Kazakistan, eşsiz bir ülkedir.
Toplumuzda birbirinden farklı kültür unsurları kaynaşarak birbirlerini mucizevî
bir şekilde tamamlıyor ve besliyorlar.
Milli kültürümüzü ve geleneğimizi bütün çeşitliliğiyle ve yüceliğiyle
korumalı, bir dönem yok edilmek, parçalanmak istenen kültürel mirasımızı tekrar
canlandırmalıyız.
Bir devlet ancak birlik, beraberlik içerisinde gelişme kaydedebilir.
Tarihimiz bize şunu öğretiyor; bir ülke ancak halkı birlik içindeyse
güçlüdür. Bu sebeple, bizim için asıl mesele: Kazakların birliğidir.
Birlik, beraberlik, sabır ve ferasete her şeyden önce bizim Kazakların
ihtiyacı var. Kazakları hiçbir zaman dış düşmanlar zapt edememişlerdir.
Birliğimiz zayıfladığında Kazaklar zayıf düşmüşler, güçlendiğinde de biz
güçlenmişiz.
Aile içindeki bereket ve birlik, bina ya da evdeki eşyalar değil,
fertlerin arasındaki saygı ve sevgiyle sağlanır. Devlet için de aynı şey söz konusudur.
Kazakistan’ın gelişmiş ve güçlü bir devlet olması bizlerden,
Kazaklardan daha fazla kimleri ilgilendirir?! Cevap ortada. Ancak Kazakların iç
huzurunu, birliğini bozmak isteyen bazı boylara ve bölgeye göre ayrımcılık
yapma/bölünme gibi olumsuz olayların ortaya çıkması bir Devlet Başkanı olarak
beni endişelendirmiyor değildir. Bu gibi sinsi amaçlı çağrılara kulak veren,
peşinden giden kişiler, sadece kendi boyunun büyüklerini, geçmişlerini överek ulusu
farklılaştırdıklarının farkına varamayabilirler. Boylara ve soylara bölünmek,
ulusun bütünlüğünü parçalamaya iten çok tehlikeli bir gelişmedir. Kazak şecere geleneğinin esas anlamını asla
unutmamalıyız, tıpkı köklü bir çınar ağacının dalları gibi bütün boylar
nihayetinde bir tek ulu Kök, Kazak isimli ulusun etrafında toplanır. Hangi
şecereyi/tarihi okursanız okuyun, hiç istisnasız olarak hepsi Kazakların birliğinden
ve bütünlüğünden bahseder. Şecere,
Kazakları parçalayan değil, aksine birleştiren bir kavramdır. Tüm insanoğlunun Hz.
Âdem’den neşet ettiği gibi, bütün Kazakların da Kazak soyunun devamı olduğuna her
Kazak yürekten inanmalıdır. Biz ancak
birlikte halkın ortak gücü ve iradesiyle ilerleyebiliriz. Aynı zamanda Birlik;
bereket ve nimet demektir.
Beşincisi. Milli Aydınların
Rolü
Devlet yapısının oluşmasında öyle bir döneme
giriyoruz ki, maneviyat konuları artık iktisadi ve maddi konular kadar
önemlidir. Maneviyatın
gelişiminde esas görev her zaman aydın kesime düşer. Kazakistan 2050 yılında,
ilerici düşünceler toplumu olmak zorundadır.
Toplumumuzun çağdaş görüşlerinin
temelini, aydınlarımız belirlemelidir.
(1) Aydın kesim, devletin yapılanma evresinde, ortak milli değerlerin
sağlamlaştırılmasında itici güç olmalıdır.
Biz, zamanımızın yeni
kahramanlarını göstermeliyiz ve yaratmalıyız ki gençlerimiz bunlara yönelsin.
(2) Aydınlar, Kazakistan-2050 Yeni Siyasi Rota vizyonum temelinde, ülke geleceğinin mantalite
ve dünya görüşü modellerinin tasarlanmasında anahtar rol oynayabilir ve
oynamalıdır.
(3) Bizler ulusun tarihi şuurunu oluşturma konusunda çalışmalara devam
etmeliyiz.
Ortak Kazakistanlı kimliği halkımızın tarihi idrakinin omurgasını oluşturmalıdır.
Günümüzde herhangi bir etnik veya
dini aidiyeti mensup Kazakistanlı, ülkesinin eşit haklı vatandaşıdır.
Kazak halkı ve devlet dili,
gelişmekte olan Kazakistan sivil toplumunun birleştirici çekirdeği
olarak ortaya çıkmaktadır.
Bizler şuan herkesin “Ben
Kazakistanlıyım ve kendi ülkemde, benim için bütün kapılar açıktır!”
diyebilecekleri adil bir toplum inşa etmekteyiz.
Günümüzde vatandaşlarımız için
bütün kapılar, bütün fırsatlar ve bütün yollar açıktır.
Biz kalabalık bir aile gibiyiz, tek
ülke, tek halkız. Kendi ülkesine faydalı olmak, kendi vatanının
mukadderatından sorumlu olmak, her bir sorumlu politikacı ve her bir
Kazakistanlı için bir görev ve şereftir. Bizler barış
ve uzlaşı değerlerini toplumumuzun temeli ve özel Kazakistan hoşgörümüzün
kaidesi yaptık. Bu değerleri, özenli bir şekilde, gelecek Kazakistanlı nesle
aktarabilmeliyiz.
Altıncısı. 21’inci Asrın Kazakistan’ında
Din
Günümüzde, geleneksel olmayan dini ve sözde “dini akımlar” konusu, sivri bir
sorun halini almaktadır. Gençlerimizin bir kısmı, bize yabancı bu akımları körü
körüne benimsemektedir. Çünkü toplumumuzun bir kısmının yabancı ve sözde “dini”
etkilere karşı bağışıklık sistemi henüz düşük seviyededir. Anayasamız inanç
özgürlüğünü güvence altına almaktadır ve bu bir gerçektir. Ancak, bilindiği üzere, sınırsız özgürlük
olmaz. Sınırsız özgürlük bir kaostur.
Her şey Anayasa ve yasalar çerçevesinde olmalıdır.
Herkesin seçme hakkı
bulunmaktadır. Dini tercihlerin seçimi konusuna çok sorumlu bir şekilde
yaklaşmak gerekir. Çünkü insanın yaşam tarzı, gündelik hayatı ve sıklıkla da
bütün hayatı ona bağlıdır.
Günümüzde internet ve yüksek
teknolojiler çağında bilgi akışının devasa boyutlara ulaştığı bir ortamda
“filtre” her insanın kendi içinde yer almalıdır. İçimizdeki “filtre” bazen şu soruları sormalıdır:
Annelerimizin, kız kardeşlerimizin, kızlarımızın farklı milletlerin geleneksel elbiselerini
çarşaflarını giyerek, yüzlerini kapatmaları geleneğimize uygun mu? Erkeklerle aynı
sofrada oturmaları veya araba kullanmaları yasak mı? Bütün bunlar farklı
milletlere has bazı gelenekleri üzerimizde uygulama çabaları sonucunda ortaya
çıkmıştır. Sözlü edebi eserlerimizi okuyun, tarihi filmleri izleyin bulamazsınız, çünkü
bunlar bozkır kültürüne yabancı unsurlardır.
Bizim kadınlarımız milli
konularda bilinçli ve şuurludurlar, onların geleneksel kıyafet tarzı
bulunmakta, ancak o, biz erkeklerin pek sık olarak suiistimal ettiği tevazuuyla
örtülüdür.
Bizler İslam ümmetine mensup Hanefi
mezhebine tabii Sünnileriz. Babalarımızın
tutundukları bu yolda milli gelenek ve göreneklere, anne babaya saygı esastır.
Öyleyse, bugünkü kuşak saygıyı esas alan dinimizle birlikte milli geleneklerimize
de değer vermelidirler. İçinde bulunduğumuz dönemde bazı dış güçler, gençlerimizi hak yolundan alıkoyarak, yanlış
istikamete yönlendirmeye çabası içerisindedir. Bu gibi milli maneviyatımıza
aykırı olumsuzluklardan uzak durmalıyız.
Bizler, Müslüman ümmetinin bir
parçası olmaktan gurur duyarız. İslam, bizim geleneğimizdir. Ancak
unutulmamalıdır ki, toplumumuzda modern
gelenekler de var, Kazakistan laik bir devlettir. Biz, ülkenin geleneklerine ve
kültür normlarına uygun bir dini şuur
oluşturmalıyız. En iyi davranış modellerini örnek almalıyız. İlan ettiğim bu
strateji halkımızı orta asırda değil 21’inci yüzyılda yaşamaya hazırlamaktadır.
***
Devlet ve vatandaş her türden radikalizm, aşırılıkçılık ve terörizmin şekil
ve zuhurlarına karşı müşterek tek bir cephe halinde olmalıdır. Sözde dini aşırılıkçılık tehdidi
özel bir kaygı yaratmaktadır. Ortak kaygıyı din adamları da paylaşmaktadır.
Yaradan’a olan samimi ve pak inancımızın agresif ve yıkıcı fanatizmle yer
değiştirmesine izin vermemeliyiz.
Körü körüne fanatizm, bizim
barışsever halkımızın psikolojisi ve anlayışına tamamen yabancıdır. Bu,
Kazakistan Müslümanlarının tabi olduğu Hanefi mezhebine de ters düşmektedir. Kazakistan’daki
mevcut aşırılıkçılık ve terörizmin temeli, ideolojik olmayıp, suçsaldır/kriminaldır. Sözde “dini” söylemin arkasında toplumun
temellerine dinamit koymak isteyen suç faaliyetleri gizlenmektedir. Bu,
ülkemizdeki barış ve istikrara yapılan bir saldırıdır. Saldırı aynı zamanda,
devlet yapımızın ve sivil olgunluğumuzun dayanıklılık sınavıdır.
-
Biz, dini radikalizmi ve aşırılıkçılık tezahürlerini etkisizleştirebilmek
amacıyla mevcut mevzuatlarımızla birlikte, terörle mücadele mevzuatını da
geliştirmeliyiz. Devlet, kaynağına/çıkış noktasına bakmaksızın her türlü aşırılıkçılık
ve radikalizmi engellemelidir.
-
Biz; sosyal, etnik ve dini gerginlikler ile ihtilafları aşabilmek için
yeni, güvenilir mekanizmalar oluşturmalıyız. Geleneksel olmayan tarikatların ve
şüpheli sözde dini akımların önünü taviz vermeden kesmeliyiz.
-
Toplumda ve özellikle gençler arasında dini aşırılıkçılığı önleme
çalışmalarını güçlendirmeliyiz.
-
Semavi ve Geleneksel Dinler Liderleri Kurultayı’nın sağladığı avantajı da
kullanmalıyız. Bu diyalog platformu temelinde, dini kaynaklı ihtilafların halli
için yeni bir platform oluşturmalıyız.
-
Biz, bölgedeki sıcak noktalarda, Büyük Orta Doğu çerçevesinde ve hatta
küresel çapta dini ve etnik ihtilafları halletmek için aracılık yapmaya hazır
olmalıyız.
Devletimizin dünyevi vasfı Kazakistan’ın başarıyla
kalkınmasında önemli bir koşuldur. Bunu günümüz ve gelecek Kazakistan
politikacıları ve bütün Kazakistanlılar somut bir şekilde anlamalıdır. Hükümet’e,
Devlet Başkanlığı Teşkilatı ile birlikte, Dini Aşırılıkçılık ve Terörizmle Mücadele
Devlet Programı hazırlama talimatı veriyorum. Aynı zamanda,
ulusa da şöyle bir uyarıda bulunmak istiyorum: aşırılıkçılıkla mücadele “cadı
avına” dönmemeli ve dinle mücadeleye dönüştürülmemelidir.
Dini konularda etraflıca
düşünülmüş bir yaklaşım ve büyük bir dikkat gerekiyor. Devlet, dini cemaatlerin
iç işlerine karışmamalıdır. Biz; vicdan hürriyeti, hoşgörü geleneği ve dini
hoşgörü ilkelerine kusursuz bir şekilde bağlı kalmalıyız.
Saygıdeğer Kazakistanlılar!
Yurttaşlarım!
Ben, bugünkü Sesleniş konuşmamla hepinize
hitap ediyorum.
Ülkemizin önümüzde çok büyük vazifeler bulunmaktadır. Ve
ben de başarılı olacağımızdan eminim.
Geleceğin Kazakistan’ını nasıl
görüyorum?
Ben son derece eminim ki, 2050 yılının Kazakistanlıları;
eğitimli, üç dilde konuşabilen, özgür insanlardan oluşan bir toplum olacaktır.
Kazakistanlıların her biri aynı
zamanda bir Dünya vatandaşıdır. Seyahat ederler. Yeni bilgilere açıktır. Çalışkandırlar.
Ülkesinin birer vatanseveridirler.
Ben eminim ki, 2050 yılının
Kazakistan’ı ortak emeğin toplumu olacaktır. Kazakistan, her şeyin
insan odaklı yapıldığı güçlü ekonomisi olan bir devlettir. Orada en iyi eğitim,
en iyi sağlık hizmeti bulunmaktadır. Orada barış ve huzur hâkimdir. Orada
vatandaşlar özgür ve eşit, iktidar ise adildir. Orada yasa üstünlüğü
sağlanmıştır.
Ben doğru rotada ilerlediğimize
inanıyorum ve hiçbir güç bizi doğru yoldan ayıramaz.
Eğer biz güçlü olursak saygı gösterirler
ve itibar ederler. Aksine, mucize bekler veya başkalarına güvenirsek
elimizdekileri de kaybederiz. Ve bugün biz, sadece doğru seçim yapmalıyız.
***
Yeni Kazakistan–2050 Stratejik Rotası’nın
gerçekleştirilmesinde Kazaklara özel bir sorumluluk düşmektedir. Unutmamalıyız
ki zamanın meydan okumalarına karşı uygun cevabı, ancak kendi kültür kodumuz
olan dilimizi, maneviyatımızı, geleneklerimizi ve değerlerimizi muhafaza
etmemiz koşuluyla verebiliriz.
Bunu özellikle gençlerin
anlayacağı dilden söyleyeceğim. Bilgisayar programı ne zaman hata verir? Program
kodu bozulduğunda! Hayatta da böyledir. Eğer ulus kendi kültür kodunu
kaybederse, ulusun kendisi de bozulmaktadır. Buna müsaade edilmemelidir!
Ben inanıyorum ki, bizim şerefli
tarihimiz, şanlı atalarımızın hatırası, bize gelecek zamanın zorluklarını
aşmada yardımcı olacaktır. Tarih şahittir; zor zamanlarda halkımız her
defasında kenetlenmiş ve zorlukları kendi zaferlerine dönüştürmüştür.
“Altı kişi kavgalı olsa, rızkından olur, .
Dört kişi birlik olsa, rızkı çoğalır.”
300 yıl önce yaşanan büyük Anrakay
savaşında babalarımız birliğin kudretinin ne olduğunu hem kendi hem de
diğerleri için kanıtlamıştır. Ülke kaderinin belirlendiği o zor günlerde
babalarımızın doğduğu topraklara beslediği sevgisi her şeyden üstündü. O
kahramanlığı her birimizin babası yapmıştır.
Gelecekteki zorlukları nasıl aşacağımız bize, bizim birliğimize bağlı.
Atalarımız boşuna dememiş; “Vatan, ateşten
de sıcaktır.” Biz hepimiz aynı boyun, Kazak ulusunun evlatlarıyız. Hepimiz
de doğduğu toprak tektir, o kutsal Kazak toprağıdır. Bu dünyada bizim tek bir Vatanımız
vardır, o da bağımsız Kazakistan’dır.
Büyüklerime sesleniyorum! Sizin bilgeliğiniz,
yeni nesillere, doğru yoldan yürümeleri ve vatanı sevmeleri konusunda yardımcı
olmalıdır.
Orta kuşağa sesleniyorum! Sizin
kısmetinizde, bir ülkenin çöküşü ve bağımsız devletin yeniden dirilişi varmış.
Bu karmaşık ve zor kararların dönemiydi. Sizin edindiğiniz tecrübe, zorlukları
aşmada yardımcı olacak paha biçilmez bir sermayedir.
Ve en nihayet ben gençlere
sesleniyorum! Sizler, bizim
yarına ilişkin bütün ümitlerimizin timsalisiniz. Bugün bizim yaptığımız her
şey, Sizler için yapılmaktadır. Çoğunuz bağımsız Kazakistan’ımızla yaşıtsınız. 2050
yılına doğru bu programın gerçekleştirilmesine katkıda bulunacak olgun birer vatandaşlar
olacaksınız. Ülkenin daha sonraki gidişatını belirleyecek olan Sizler olacaksınız.
Sizler, bize nasip olmayan
bağımsızlık ortamında yetiştiniz. Sizin yeni ve bağımsız görüşleriniz, ülkeyi bize bugün uzak ve erişilmez gibi
görünen yeni hedeflere götürecek temel etkendir.
Ben bütün halkımı; bizim dimdik
ayakta kalmamıza ve vatanımıza şerefli bir istikbal sağlamamıza yardımcı olacak
gayret, çalışkanlık ve amacından şaşmama gibi ebedi vasıflarla mücehhez olmaya
çağırıyorum.
Ben 21 Asrın Kazakistan’ın “Altın
Asrı” olacağına inanıyorum. 21 yüzyıl, barış, istikrar ve gelişme yüzyılı
olacaktır. Kazakistan ulusu bu Ulu Tarih’i yazan bir ulus olmayı hak etmiştir.
Belirlediğimiz amacımıza ulaşacağımıza yürekten inanıyorum. “Ebedi Ülke” olma yolundaki büyük işlerimiz
yeni dönemlerin kılavuzu olacaktır.
Hepinize mutluluk, bereket ve ailenize esenlikler dilerim.
Yorumlar
Yorum Gönder