11-13 Ekim 2013 tarihlerinde Uluslararası Kitap Fuarında bulundum. 2011’de fuarda bulunduğum için bu ikincisiydi. Herhalde bundan dolayı olacak bu sefer Frankfurt Fuarının dünya yayıncılığı ve kültür tanıtımındaki yerini anlamaya çalıştım. Frankfurt Kitap Fuarı ile her sene TÜYAP’ta düzenlenen İstanbul Kitap Fuarı arasındaki en büyük fark ilkinin kitabın üreticilerine, yani yazar, yayımcı gibi profesyonellere ikincisinin ise kitabın tüketicilerine, yani okuyuculara hitap etmesidir.
Ayrıca
İstanbul fuarında rastlamadığımız bir özellik Frankfurt Kitap
Fuarında antika kitaplar reyonunun da bulunmasıydı. Bu çok ilgi
çekici reyonda maalesef Avrupa toplumlarına ait el yazması ve
matbu bir çok eski kitap sergileniyordu. İslam dünyası ile ilgili
kitapların olmayışı bize Müslüman antika kitap satıcılarının
bu fuara pek rağbet etmemiş olduğunu gösteriyordu.
1940’lı
yılların sonunda faaliyete geçen ve bu sene 65′incisi düzenlenen
fuara 100 ülkeden 7 bin 100 yayınevi katılıyor ve fuarın açık
olduğu 10 - 14 Ekim 2013 tarihleri arasında 1500 kadar da yazarın
da katıldığı 3000 civarında etkinlik yapıldı. 300 bin
civarında ziyaretçinin olduğu fuarın son iki günü halka, yani
okuyuculara aitti.
Geçen
sene 17-25 Kasım 2012 tarihleri arasında düzenlenen 31.
Uluslararası İstanbul Kitap Fuarını daha çok kişinin, 452 bin
okurun ziyaret ettiğini görüyoruz. Buna karşılık İstanbul
Fuarına katılan yayınevi sayısı Frankfurt’un onda birinden
bile az, 620’dir. Ülke sayısı ise 40’tır. Bunlar da bize iki
fuar arasındaki amaçların farkını açık olarak ortaya koyuyor.
Bilgi
çağı dediğimiz bu devirde, ülke stantlarını gezerken, bazı
milletlerin Frankfurt Kitap Fuarını kültürel gelişmelerini veya
üstünlüklerini gözler önünü sermede bir araç veya propaganda
amacı olarak kullanmaya çalıştıkları izlenimine kapıldım.
Ülkeler en önemli ve etkileyici kitaplarını ve eserlerini burada
sergiliyorlar.
ABD
standını görmeye vaktim olmadı. Onun dışında fuarda en büyük
standı Çin, Rusya ve Fransa’nın açtığını gördüm. Çin her
ne kadar büyük bir standa sahipse de, kültürel toplantılar ve
etkinlikler açısından Rusya daha çok hareketliydi. Gün içinde
standının yanında oluşturduğu toplantı yerinde devamlı
tartışmalar yapıldı. Öte yandan Fransa’nın standında ayrı
hareketlilik ve dinamizm gözlerden kaçmıyordu. Türkiye de bu sene
büyük bir stand açmıştı. Rusya ve Fransa ile
karşılaştırıldığında kültürel tartışmalar anlamında bir
sessizlik hakimdi. Tabii bunda Rus ve Fransız edebiyatının
dünyadaki özel konumunun da etkisi olduğu bir gerçek.
Yurtdışındaki
fuar veya sergilerde var olan İngilizce, Fransızca ve Almanca gibi
uluslararası alanda yaygın dillerin önemi konu kitap olunca daha
belirgin bir şekilde ortaya çıkıyor. Dilini bilmediğimiz,
edebiyatını ve kültürünü iyi tanımadığınız ülkelerin
standlarında pek fazla durmak istemiyorsunuz.
Bu
açıdan baktığımızda, sekiz yıl önce başlatılan ''Türk
Kültür, Sanat ve Edebiyatının Dışa Açılımı" (TEDA)
Projesi’nin önemli bir misyon üstlendiğini söyleyebiliriz. Bu
proje kapsamında Kültür ve Turizm Bakanlığı bugüne kadar
57 ülkede 54 farklı dilde, 1.351 esere destek vermiş. Ancak bu
desteklerin sadece edebiyat eserleriyle kısıtlı kalmayıp bilimsel
ve özellikle tarihi eserleri de kapsayacak bir biçimde
genişletilmesi gerekiyor.
Nitekim,
Frankfurt Fuarında İstanbul Ticaret Odası’nın Türkiye ve
İstanbul’un tarihi ve turistik yerlerini tanıtan kaliteli baskıya
sahip kitapları sergilemesi ve ücretsiz dağıtılmasının
Türkiye’nin tanıtımı için çok etkili olduğunu sanıyorum.
Goethe Institute ve Institute Français gibi Almanya ve Fransa’nın
dil enstitülerini görünce, Türkçenin öğretilmesi ve
yaygınlaşması için faaliyet gösteren Yunus Emre Enstitüsü’nün
de fuarda olmasının gerekliliğini düşünüyorsunuz. Türkiye'yi
fuarda 200 yayınevi adına gelen 32 yayıncı temsil etti.
Frankfurt
Fuarı ülkelerin kültürel imajları için çok önemli. Bu sebeple
Türkiye daha çok yazarla ve tartışmacıyla katılabilmek için
gerekli destekleri vermeli. Ayrıca bu fuar Almanya’da yaşayan
vatandaşlarımızı Türkçe kitaplarla buluşturacak bir önemli
bir imkan olduğu da unutulmamalı. Frankfurt Kitap Fuarı bir
anlamda gurbetçilerimiz için İstanbul Kitap Fuarı özelliği
taşımalı. Onlara hitap edecek kitaplar ve etkinlikler
çoğaltılmalı.
Frankfurt
Kitap Fuarında Türkiye ile ilgili gelişmelere bakacak olursak,
Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürü Erkin Yılmaz’ın
verdiği bilgilere göre, fuarda özel telif ajanslarımız
beklentilerin üzerine çıkarak çok sayıda anlaşma imzaladılar.
Ayrıca fuar dolayısıyla verilen bilgilere göre, Türkiye'de
2000’li yılların başında senede 10 bin civarında kitap
basılırken bu rakam geçen sene 43 bine yükselmiş. Bu rakamlar
ile Türkiye dünyada kitap yayınında 15. sıradan 13. sıraya
yükselmiş bulunuyor.
Ekonomik
büyüklükte 16. sırada olan Türkiye’nin kültürel büyüklükte
13. sırada olması gurur verici. Demek ki, kitap yayınında, buna
paralel olarak kitap okumada söylendiği kadar da kötü değilmişiz.
İyiye doğru bir gidiş var. Kitap sayısı bakımından 2010 yılına
ait bazı rakamlar vermek gerekirse, bu konuda da dünyanın en
büyüğü ABD, yılda 330 bin, Çin’de 207 bin, İngiltere 150
bin, Rusya 120 bin, Hindistan ve Almanya 82 bin farklı kitap
yayınlamış.
Öte
yandan Dünya Yayıncılar Birliği’nin açıklamasına göre,
Türkiye’deki kitap pazarının hacmi 1.8 milyar Euro’yu buluyor.
Bu da azımsanacak bir rakam değil.
Frankfurt
Kitap Fuarı’nda Kazakistan da her sene etkinliğini arttırıyor.
Fuarda Kazakistan üç standla kitap fuarında yerini aldı. Ayrıca
Kazakistan fuarda 12 Ekim 2013 tarihinde eserleri bir çok dile
çevrilip büyük ilgi görmekte olan Prof. Nemat Kelimbetov’un
eserleri ile ilgili bir kültürel etkinlik de gerçekleştirdi. Bu
etkinlik çerçevesinde yapılan toplantıda Nemat Kelimbetov’un
eserlerinin Türkçe çevirmeni olarak Türkiye’de yayınlanan
eserleri konusundaki görüşlerimi dile getirdim. Bu toplantıya
Kazakistan’dan edebiyat araştırmalarıyla tanınan Prof. Dr.
Seyit Kaskabasov, Çevirmen Gusman Törgul, Yazar ve Yayımcı Rayhan
Majenkızı, Kitap Yayıncıları Odası Başkanı Jannat Seydumanov,
Rariret Yayınevi Müdürü Zinaida Yakovlevna, Moskova’dan
yayımcı Georgi Priakhin, Çin’den yayımcı ve editör Aykın
Abiden, Almanya’dan yayıncı ve çevirmen Robert Lenkhard,
Azerbaycan Kültür ve Turizm Bakanlığı temsilcisi Albek Ali gibi
isimler katıldı.
Türk
dünyası açısından baktığımda, fuara Türkiye’nin yanısıra
Kazakistan, Azerbaycan ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin
katıldığını gördüm. Ancak, Özbekistan, Kırgızistan ve
Türkmenistan’ın burada kültürel zenginliklerinin göstergesi
olan kitaplarla yer almamış olması büyük eksiklikti. Özellikle
Kırgızistan’ın edebiyat alanında, eserleri 150 fazla ülkenin
diline çevrilen ve dünyanın az sayıda ülkesine nasip olan Cengiz
Aytmatov gibi bir değerden istifade edememesi bizi üzdü.
Bazı
ülkeler dünya çapında isim yapmış yazarlarıyla ön plana
geçmek isterken Türk dünyasının önemli bir değerinin isminin
fuarda olmaması gerçekten büyük bir boşluk idi.
Adı
geçen ülkelerin fuara katılamamasını sadece ekonomik
sıkıntılarla izah etmek doğru olmasa gerek. Çünkü yıllardır
iç savaş ile yıpranan Tacikistan küçük bir standla da olsa
dünya kültürleri arasında bir yerinin var olduğunu göstermeye
çalışıyordu.
Yorumlar
Yorum Gönder