Alman Bilim ve Siyaset Vakfı
(SWP - Berlin) analistleri Kazakistan’da yaşanacaklara dair bir senaryo
hazırladı. Kazakistan Lideri Nursultan Nazarbayev'in vefatından sonraki dönemi
içeren senaryoda “Nazarbayev’in vefatından sonra ne olacak?” sorusuna cevap
aranıyor.
Deutsche Welle’de yer alan habere göre[1] SWP analistlerinin kaleme aldığı senaryo; Nazarbayev’in vefatının ardından Kazak elitlerinin bölüneceği ve Rus Ordusunun, Rusça konuşan nüfusun yoğun olduğu bölgelere “koruma amaçlı” müdahalede bulunacağı tezi üzerine inşa ediliyor.
Kazakistan’ın
değişmez lideri Nursultan Nazarbayev’in vefatından sonra Kazakistan’da ne
olabilir ve Rusya’nın tepkisi nasıl olur soruları SWP analistlerinin cevap
aradığı dış politika konularından biri. Alman Parlamentosu, Alman Hükümeti, AB,
NATO ve BM’ye de danışmanlık yapan SWP uzmanları, Rusya’nın yakın zamanda dış
politikada atacağı muhtemel adımlara ilişkin 11 senaryo hazırladı.
Tacikistan’daki istikrarsızlık ve Rusya’nın Kazakistan’a müdahalesi senaryosu
SWP Orta Asya Uzmanı Sebastian Schiek’e ait.
Senaryo
Kazakistan Lideri Nursultan Nazarbayev’in Şubat 2021’de (81 yaşında) aniden
hayatını kaybetmesi ile başlıyor. Uluslararası baskıların da etkisi ile Kazak
elitlerinin ortak bir isimde anlaşamayarak bölüneceği ve Astana’nın ancak
Temmuz ayında ve birden fazla adayla seçime gidilebileceği varsayımında
bulunuluyor.
Senaryoda
Kazak elitlerinin nasıl bölüneceğine de değiniliyor. Rusya’nın yaşadığı
ekonomik kriz, Çin’in Orta Asya’da özellikle enerji ve bankacılık alanlarında
daha fazla güçlenmesi ve Çin ile ortaklığı bulunan elitlerin, Rus yanlılarına
oranla daha güçlü hale gelmesi varsayımı bu bölünmenin nedeni olarak görülüyor.
Senaryoya
göre seçimleri Batı yanlısı bir aday kazanıyor. Fakat henüz görevine başlamadan
Rus medyasında ona karşı güçlü bir propaganda kampanyası başlatılıyor. Bu, özellikle
Kuzey Kazakistan’da yaşayan Rusça konuşan nüfus üzerinde endişeye yol açıyor. Moskova kendini resmen Kazakistan’da yaşayan tüm Rusların ve Rusça
konuşanların koruyucusu olarak ilan ediyor. Zaten son iki ayda bu bölgede on
binlerce insana Rus pasaportu verilmiş durumda.
Senaryoda
seçimin hemen ertesinde Kuzey Kazakistan’da Rus nüfusun çoğunlukta olduğu 40 yerleşim
bölgesinde “özel savunma birlikleri” oluşturuluyor. Aynı anda Rusya,
Kostanay Havaalanı’na özel birlikler indiriyor. Askeri birliklerini Rusya –
Kazakistan sınırına kaydırarak, Kazakistan’dan Rusya’ya geçen terörist
gruplarla mücadele etme görüntüsü altında geniş çaplı manevralar
gerçekleştiriyor.
Bunlar
yaşanırken, geçici olarak Cumhurbaşkanlığı görevini yürüten Parlamento Başkanı, ortaya
çıkan bu özel birliklere karşı herhangi bir adım atmıyor ve Kazak Ordusu
kışlalarından çıkmıyor. Bu durum seçim kazanan adayın taraftarlarının sayısının
artmasına ve sokağa çıkarak kitlesel eylemler yapmalarına neden oluyor ve
hükümetin istifa etmesi sağlanıyor.
Yaşanan
bu olaylar Tacikistan’daki muhalefetin özellikle de İslamcı kesimlerin dış
güçlerin de desteği ile Orta Asya’da İslamcılığa karşı mücadele eden Moskova
kuklası Duşanbe yönetimine karşı harekete geçmesine neden oluyor. Bu kalkışma
Moskova’nın iki ülkeye birden aynı anda askeri müdahalesini zorunlu kılıyor. Rusya’nın
Tacikistan’da konuşlu 201. askeri birliği ile durumu kontrol altına almaya
çalışması durumu iyice alevlendiriyor ve Tacikistan- Afganistan sınırında
kontrol kayboluyor.
Bütün
bu senaryonun sonunda renkli devrimlerle iktidara gelenlerin hiç de
batının beklediği gibi demokratik adımlar atmadığına dikkat çekilerek Rusya’nın
bölgenin istikrarı konusunda önemli bir rol üstlenebileceği ifade ediliyor ve İpek
Yolu boyunca Rusya’ya, Orta Asya ülkeleri, Çin ve AB ile diyalog çağrısı
yapılıyor.
Okurlarımız
Kazakistan ve bölge güvenliğine yönelik bu türden tehditlerin varlığına dikkat
çektiğimizi ve çeşitli uyarılarda bulunduğumuzu hatırlayacaklardır. Özellikle
yaklaşık iki yıl önce kaleme aldığımız ve Kazakistan’da son zamanlarda yaşanan
terör saldırılarını da öngördüğümüz “Ukrayna’dan Sonraki Hedef Kazakistan mı?”[2] başlıklı makalemizi okuyan
okurlarımız, aradaki benzerlikleri fark edeceklerdir.
Senaryo
Nazarbayev sonrasına ışık tutmayı amaçlamışsa da aslında bahsedilen birçok
husus bugün için de geçerlidir. Mesela Çin’in bölgede özellikle enerji ve
bankacılık alanlarında Rusya’dan daha etkin bir hale gelmesi ya da Batı’nın Kazakistan'daki etnik çeşitliliği ve Siyasal İslamcılığı bir araç olarak
kullanma arzusu.
Batı’nın
Kazakistan’ı Rusya ile karşı karşıya getirmek için Siyasal İslamcıları ve
Milliyetçileri kullanma fikri hiç de yabana atılacak bir senaryo değildir. Rusça
konuşan nüfusla bu çevreleri karşı karşıya getirecek eylem ve hareketler kanlı
olayların fitilini ateşleyebilir. Böylesi bir durum da Rusya’nın özellikle Rus
nüfusun yoğun olduğu kuzey bölgelerine daha fazla ilgi göstermesi sonucunu
doğurur.
İç
karışıklığın, iç çatışmanın olduğu bir ortamda Rusya’nın Kırım ve Doğu
Ukrayna’da yaptıklarını Kuzey Kazakistan’da da yapması işten bile değildir.
Kazakistan’da yaşanacak bir renkli devrim girişimi Kazakistan'ı bir anda
Ukrayna’ya çevirir. Hatta korkarım ki Ukrayna’dan çok daha vahim bir tablo
ortaya çıkabilir.
Nursultan
Nazarbayev’in engin devlet tecrübesi ve öngörüsü ile bu tehlikenin farkında
olduğunu ve gerekli tüm tedbirleri alacağını tahmin ediyorum.
Bana
göre Kazakistan için öncelikli tehdit siyasal İslam’dır. Özellikle radikal
Selefi-Vahabi akımlar ile Kazakistan’da da devletin birçok kurumuna sızan ve
aynı zamanda eğitimde ve ekonomide büyük bir gücü elinde bulunduran FETÖ/PDY en
ciddi tehdit unsurlarıdır.
Kazakistan
yönetiminin bu yapıları ivedilikle devletten tasfiye etmek ve tehdit teşkil
etmeyecek bir duruma getirmek zorunda olduğu fikrindeyim. Aksi takdirde, bu
grupların, iç karışıklık çıkartmak ve Kazakistan’ı Rusya ile karşı karşıya
getirmek konusunda son derece kullanışlı olabileceğini düşünüyorum.
Bu
grupları tasfiye etmek ve etkisizleştirmek de tek başına yeterli olmayacaktır.
Bunları yaparken de aynı zamanda ekonomiyi krizden çıkarmak, başta sanayi ve
tarım olmak üzere çeşitli alanlarda üretime dayalı yeni yatırımlar yapmak ve dışa bağımlılığı azaltacak tedbirler almak gerekir. Ekonomik
atılımlarla birlikte bölge ve dünya ülkeleri ile diyaloğu güçlendirmek ve yeni
işbirlikleri geliştirmek de bir diğer zorunluluk gibi görünüyor.
Çağlar
Erbek
29
Temmuz 2016
Yorumlar
Yorum Gönder