Beyin
kanaması geçiren ve hastaneye yatırılan Özbekistan Cumhurbaşkanı İslam Kerimov’un
sağlık durumunun ciddiyetini koruduğu anlaşılıyor. Kimi kaynaklarca Kerimov’un
öldüğü iddia edilse de, bu bilgi henüz resmi makamlarca doğrulanmış değil.
Ancak, rahatsızlığı ve hastaneye kaldırılması bilgisinin, resmen doğrulanmış
olması, durumunun çok ciddi olduğu izlenimini vermektedir.
78
yaşındaki liderin bu rahatsızlığı atlatması halinde bile çok uzun yıllar bu
göreve devem edemeyeceği açıktır. Bu nedenle de Kerimov sonrası için birçok
senaryo dillendirilmeye başlandı.
1991
yılından beri Cumhurbaşkanlığı görevini yürüten Kerimov, her seçimde %90
oranında oy almıştır ve ülke yönetiminde mutlak hakimiyeti söz konudur. Bundan dolayıdır
ki, Kerimov sonrası için en önemli mesele iktidarın devredilmesidir. Yani,
Kerimov’un sahip olduğu bu mutlak güç, kim veya kimler tarafından ve nasıl
devralınacak. Bu süreç demokratik biçimde mi gelişecek yoksa Özbekistan’ı iç çatışmalar,
kanlı olaylar ve “renkli devrim” mi bekliyor?
Özbekistan
siyasetinde klasik sağ-sol yapılardan bahsetmek mümkün değildir. Buna karşın hükümet
yanlıları, radikal İslamcılar, bölgesel klanlar ve bürokrasideki ve askeri
yapıdaki güçlerin başlıca güç merkezleri olduğunu söylemek mümkün. Bütün bunlar
da askeri darbe veya “renkli devrim” için elverişli bir zemine işaret ediyor.
Özbekistan
Orya Asya’nın en kalabalık ülkesidir. Sovyetler Birliği’nin dağılmasının
ardından planlı bir ekonomik model izleyen ülkede, gerek ekonomi gerekse de siyaset,
devletin sıkı kontrol altındadır. Bu nedenle de devleti yöneten, ekonominin ve
siyasetin mutlak hakimi olmaktadır. Kerimov döneminde yukarıdan aşağıya doğru
örgütlenen yönetim yapısında, hükümetin aldığı her kararda Cumhurbaşkanı’nın
etkisi söz konusu olabilmektedir.
Bu
merkezi yapı aslında ülkede istikrarın da anahtarı oldu. Buna güçlü bir
istihbarat yapılanması ve kolluk kuvvetleri eklendi. Böylece siyasi elitlerin
yanı sıra bürokratik ve askeri elitler de oluştu. Bu yapı, özellikle 2005
yılında Andican kentinde yaşanan hükümet karşıtı olayların, süratle ve sert bir
biçimde bastırılmasında çok etkili oldu.
Andican
olaylarında ABD’nin dahli olduğunun anlaşılması üzerine, o güne kadar ABD ve
Batı ile yakınlaşmaya ve dengeli bir siyaset yürütmeye çalışan Kerimov, yüzünü
daha çok Rusya ve Çin’e çevirdi. ABD ile olan ilişkiler gerilemeye başladı. Kerimov’un
ölümünü fırsat bilen ABD, Şangay İşbirliği Örgütü’nün (ŞİÖ) bir üyesi olan
Özbekistan üzerinden, ŞİÖ’nün güney kanadını zayıflatmak veya çökermek
isteyebilir.
Özbekistan’da
Kerimov sonrasında neler yaşanabileceğini anlamaya çalışırken, hemen yanı
başındaki Türkmenistan’a yaşananlara bakmakta fayda var. Türkmenistan’da iktidarda
mutlak bir lider olan Saparmurat Niyazov vardı. Niyazov’un ani ölümü ardından
rejimin tehlikeye gireceği düşünülüyordu. Ancak siyasi elit ve onun
çevresindeki güçler herhangi bir kargaşaya meydan vermeden, kendi içlerinden
birine iktidarı devrettiler. Bunu da orduyu, sınırları ve haberleşmeyi kontrol
altına alarak başardılar.
Bugün Özbekistan açısından da aynı şeyler geçerlidir.
Hükümet haberleşmeyi kontrol altında tutmakta hiç sorun yaşamayacaktır. Orduyu
ve ordu eliyle de sınırları (özellikle Taliban ve IŞİD gibi tehditlerin olduğu
Afganistan sınırını) kontrol altına almak da mümkündür. Sınırların kontrolü ile
birlikte yıllardır çok sıkı tedbirler alınan içteki radikal İslamcıların da çok
ciddi bir tehdide dönüşmesi engellenebilir.
Aslında
uzun zamandan beridir Kerimov sonrası hakkında konuşulmakta ve yerine kimin
gelebileceği konusunda fikirler beyan edilmekteydi. Kimi çevrelerce ismi öne
çıkarılan adaylardan birkaçı şöyle: Mevcut Başbakan Şevket Mirziyoyev, Batı ve
uluslararası finans çevreleri ile ilişkileri daha sıcak kabul edilen Maliye
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Rüstem Azimov, Milli Güvenlik Komitesi Başkanı
Rüstem İnayetov ve Dışişleri Bakanı Abdulaziz Kamilov.
İktidara
hangi ismin geleceğinden çok, hangi siyasal eğilimin iktidarı devralacağına
odaklanmakta fayda var. Türkmenistan örneğine, radikal İslam tehdidine ve ABD’nin
bu guruplara verdiği desteğe, sınır güvenliği meselesine, ekonomik risklere ve
elbette ki Batı menşeli “renkli devrim” ihtimaline bakılarak bir tahminde
bulunmak mümkün.
Bana
göre Rusya-Çin ekseninden ve ŞİÖ’den kopmayacak bir siyasi iradenin iktidarı
devralması ihtimali daha güçlü. ABD-Batı yanlısı bir iktidar ihtimali yok
denilemez ama daha küçük bir olasılık gibi görünüyor. Ayrıca yukarıda ismi
verilen adayların, Batı yanlısı, Rusya yanlısı filan gibi kategorize edilmesini
doğrusu pek gerçekçi bulmuyorum. Bu yaklaşımların daha çok muhalifler tarafından
dillendirildiği kanaatindeyim.
Özetlersek;
Kerimov’un yerine gelecek ismin siyasi elit arasından ve yine siyasi ve askeri
elit tarafından seçileceğini düşünüyorum. Siyasi ve askeri elit hangi ismi
iktidara getirirse getirsin, Kerimov çizgisinin değişme ihtimalini zayıf
görüyorum. Yani Kerimov çizgisini devam ettirecek bir ismin iktidara geleceği
ve Rusya-Çin ekseninden kaymayacağı kanaatindeyim. Güçlü devlet yapısının,
askeri bir darbeye ya da renkli devrime geçit vereceğini zannetmiyorum. ŞİÖ
üyesi Özbekistan, Rusya’nın siyasi ve askeri desteğinin yanı sıra, ekonomik
desteğine de ihtiyaç duyan bir ülke ve bu nedenle de iki ülke arasındaki sıkı
bağların korunacağını düşünüyorum.
ABD’nin
Orta Asya’daki planlarına karşın Kremlin’in de tüm senaryolara karşı altyapı
çalışmalarını çoktan yaptığına hiç şüphem yok. Özbekistan’da Kerimov sonrası
iktidar mücadelesi, ABD ve Rusya’nın güç savaşlarının yürütüldüğü alanlardan biri
olacak gibi görünüyor.
Çağlar Erbek
30 Ağustos 2016
Yorumlar
Yorum Gönder