9 Ağustos’ta Rusya’nın St. Petersburg kentinde gerçekleşen Erdoğan-Putin zirvesinde ortaya çıkan Türk-Rus uzlaşmasının, aşırı beklentilere yol açması pek de gerçekçi olmayabilir. Zira zirve sonrası Rus basınında yapılan yorumlara bakıldığında, Türkiye-Rusya stratejik otaklığının temelinde ciddi çelişkiler ve sorunlar yattığı vurgusu dikkat çekiyor.
Çeşitli
Rus analistlerin ve köşe yazarlarının, Türk-Rus ilişkilerine dair dikkat
çektikleri en önemli sorunları, yedi başlık altında toplamak mümkün.
1)
Öncelikli sorun, Suriye krizinde tarafların taban
tabana zıt pozisyonlarda olmaları. Putin Esad’a güvenmeye ve onu desteklemeye devam
ederken, Erdoğan ise Esad’ı devirmek düşüncesinde. Kimi Rus analistler her iki
liderin de bu pozisyonlarını korudukları fikrindeler. Esad güçleri, Rus
uçaklarının bombardıman desteği ile Halep’i kuşatırken, Ankara ise bu kuşatmayı
yarmaya çalışan muhalif grupları destekliyor. Unutulmamalıdır ki, Türkiye -
Rusya krizi, Rus savaş uçağının düşürülmesi ile başladı ve bu durumun temelinde
Suriye meselesinde her iki ülkenin birbiriyle çelişmesi yatıyordu.
2) Ankara
Suriye’de ki PYD/YPG’yi, PKK’nın Suriye kolu olarak görüyor ve ayrılıkçı
terörist grup olarak tanımlıyor. Buna karşın Moskova ise bu grupları özellikle
radikal İslamcı gruplara karşı mücadelede potansiyel müttefik olarak görüyor.
3) Azerbaycan-Ermenistan
arasındaki çatışma bir diğer önemli sorun. Ermenistan, Kolektif Güvenlik
Anlaşması Örgütü[1]
üyesi olan bir ülke ve bu açıdan da dünyada Moskova’nın potansiyel müttefiki
olarak algılanıyor. Ankara ise (her ne kadar tarafsızlık yönünde çabalar
göstermiş olsa da) tamamen Bakü’nün yanında.
4) Ankara'nın
eski Sovyetler Birliği coğrafyasında (özellikle Azerbaycan, Özbekistan,
Kazakistan, Kırgızistan ve Türkmenistan'da) güçlü bir konuma sahip olması da önemli sorunlardan birisi. Moskova, özellikle Türk Cumhuriyetleri içindeki bu güçlü konumu nedeniyle Ankara’yı
jeopolitik açıdan rakip olarak görüyor. Rusya açısından bir diğer hassas konu
da, Ankara’nın Rusya Federasyonu içerisinde bulunan Türkçe konuşan “kardeş” topluluklar
üzerindeki nüfuzu.
5) Kırım Tatarları
ve Kuzey Kafkasyalılar arasından, Moskova’ya açıkça düşmanlık besleyen
grupların, Türkiye’de rahat rahat örgütlenmesi ve faaliyet yürütmesi bir diğer
önemli sorun. Erdoğan, bu sorunu ikili ilişkilerde engel olmaktan çıkarmak
istese de ülke içinde bir muhalefet ile karşı karşıya kalabilir ve bu muhalefet
kendine güçlü diaspora desteği sağlayabilir.
6) Bir
başka önemli sorun ise güven krizidir. Her ne kadar kamuoyunda dile getirilmese
de, uçak olayında ortaya çıkan güven krizi aşılabilmiş değildir. Bunun unutulmadığı
Erdoğan ve diğer Türk yetkililer tarafından da gayet iyi bilinmektedir. Rus
uçağının düşürülmesi ve ardından yaşanan kriz yönetimi değerlendirildiğinde,
Erdoğan’ın öngörülebilirliği ve güvenilirliği açısından şüphelerin oluşması hiç
de anormal olmamalı diye düşünüyor kimi Rus analistler.
7) Son
olarak Batı’nın hem Türkiye hem de Rusya ile arasına mesafe koyması, Batı’dan
izole olan her iki ülkenin yakınlaşmasının alternatif bulma arayışı ve bu
yakınlaşmanın geçici olma ihtimali. Uluslararası izolasyonun kırılması ve
Türkiye’nin hem ABD, hem de AB ile ilişkilerini normalleştirmesi durumunda,
Rusya ile karşılıklı güven ortamını sürdürüp sürdürmeyeceği ve “Türk Akımı”
gibi projelere devam edip etmeyeceği konusunda endişeler var.[2]
Bütün
bu sorunlara ve endişelere rağmen, Moskova ve Ankara’nın “stratejik ortaklık”
konusunu son derece ciddi ele aldıklarını söylemek gerek. Çok değil, daha altı
ay önce silahlı çatışmanın eşiğine gelmiş olan iki ülkenin bugün uzlaşması ve bu
adımları atıyor olması çok büyük bir ilerlemedir. En azından artık kimi
siyasetçilerin kararlılığı, bu sorunları çözmek ve ortadaki engelleri kaldırmak
açısından umut vermektedir.
Yukarıda
yedi başlık altında ifade ettiğimiz sorunlar, Rus tarafının zirveye bakış
açısını ve endişelerini özetlemektedir. Bu sorunlar ve hatta belki daha da
fazlası bizim açımızdan da dile getirilebilir. Ancak, önemli olan tüm sorunlara
rağmen uzlaşacak noktalar bulmak ve stratejik ortaklığı birlikte inşa etmede
samimi ve kararlı olmaktır.
Rusya
ve Türkiye iki dost ülkedir ve özellikle nüfuz alanları ortak olan bu iki
ülkenin, yakın işbirliği içerisinde olması her iki ülkenin de çıkarınadır. Türk-Rus
dostluğu aynı zamanda Orta Asya’da, Kafkasya’da ve Ortadoğu’da yaşayan tüm
halklar için büyük öneme sahiptir. Zira bu iki büyük güç bir araya gelmeden, bu
coğrafya üzerinde oynanan oyunların sona ermesi ve bölge halklarını huzura
kavuşması olanaksız görünüyor.
[1] KGAÖ
(Rusça: Организация Договора о коллективной безопасности [ОДКБ]), 7 Ekim 2002 tarihinde Rusya, Kazakistan, Kırgızistan,
Beyaz Rusya, Tacikistan ve Ermenistan tarafından kurulmuş olan askeri ittifak.
Temeli, 1992 yılında Özbekistan’ın Başkenti Taşkent’te imzalanan Kolektif
Güvenlik Anlaşması’na dayanır.
[2] Bkz. Maksim
Yushin, Kommersant (http://kommersant.ru/doc/3059503?utm_source=kommersant&utm_medium=doc&utm_campaign=vrez)
Yorumlar
Yorum Gönder