Nursultan Nazarbayev: "Büyük
Bozkırın Yedi Özelliği" makalesini neden kaleme aldığını anlatıyor.
BÜYÜK BOZKIR’IN YEDİ ÖZELLİĞİ
Kazakistan Cumhuriyeti Devlet Başkanı: Nursultan NAZARBAYEV
Mekân her şeyin, zaman ise tüm vakaların
ölçüsüdür. Mekân ile zaman birleştiği çağda ulusun tarihi başlar. Bu sıradan
bir özdeyiş olarak değerlendirilecek tespit değildir.
Gerçekten de Almanların, İtalyanların
veya Hint halklarının yıllıklarına baktığımızda bu milletlerin binlerce yıllık
tarihlerindeki büyük başarıların önemli bir kısmının mekân tuttukları
bölgelerle bağlantısı meselesi akla gelmektedir. Elbette kadim Roma demek
bugünkü İtalya demek değildir, lakin İtalyalılar tarihî kökleriyle övünebilmektedir.
Bu övünç, yersiz değildir. Bunun gibi eski Gotlar ile bugünkü Almanlar da aynı
ulus değildir, fakat onlar da Almanya’nın zengin tarihî geçmişinin bir
parçasıdır. Çok uluslu zengin bir kültüre sahip eski Hindistan ile bugünkü Hint
halkını tarihî süreçte kesintisiz gelişmesini sürdüren tek bir medeniyet olarak
kabul etmek mümkündür.
Bu, tarihe doğru bakabilmenin sonucudur.
Zira bu şekilde köklerimizi bilme, derinlemesine eğilerek millî tarihimizin
karmaşık sorunlarını çözme imkânı doğmaktadır.
Kazakistan tarihi de parça parça ele
alındığında değil ancak çağcıl bilim penceresinden bir bütün olarak
bakıldığında anlaşılabilecektir. Bunun için gerekli dayanaklarımız da
mevcuttur.
Birinci olarak, yaptıkları katkılar
aşağıda ele alınacak ilk devlet örgütlenmelerin tamamı Kazakistan bölgesinde
kurulmuş ve Kazak etnik kimliğinin başlıca unsurlarını meydana getirmiştir.
İkinci olarak, söz konusu ettiğimiz
büyük kültürel başarılar dışarıdan getirilip önümüze hazır biçimde konmamıştır,
bilakis bunların büyük kısmı bu uçsuz bucaksız ülkede medyana gelmiş, sonra da
Batı’ya, Doğu’ya, Kuzey’e ve Güney’e yayılmıştır.
Üçüncü olarak, son yıllarda ele geçen
tarihî buluntular, atalarımızın kendi devirlerindeki en gelişmişi ve en ileri
teknolojik yeniliklerle doğrudan ilgili olduğunu ispat etmektedir. Bu
buluntular, Büyük Bozkır’ın dünya tarihindeki yerine yeni bir bakış açısıyla
bakma imkânı vermektedir.
Esasen bazı Kazak boy ve uyruklarının
adları “Kazak” adından asırlarca önce mevcuttu. Bu da bizim millî tarihimizin
köklerinin bugüne değin ifade edilen çağlardan çok öncelere dayandığını
göstermektedir. Avrupai bakış açısı Sakalar, Hunlar gibi bugünkü Türk
halklarının tarihî ataları sayılan etnik toplulukların, tarihî teşekkülümüzün
ayrılmaz parçaları olduğu gerçeğini görmemize engel oldu.
Diğer yandan uzun yıllardan beri bu
topraklarda yaşayagelen etnik unsurlar için de ortak bir Kazakistan tarihi
kavramın varlığından söz etmek lazımdır. Bu, çeşitli etnik unsurların birçok
büyük şahsiyeti vasıtasıyla kendi katkılarını yaptıkları bütün halkımızın ortak
tarihidir.
Bugün tarihimize doğru ve dikkatli
bakmamız gerek. Ancak herhangi bir tarihî vakayı yalnızca seçici ve
topludurumluk (konjonktürel) açıdan değerlendirmek doğru değildir. Ak ile kara
birbirinden ayrılmaz kavramlardır. Bunlar birleştikleri zaman kişilerin de
toplumların da hayatlarına benzersiz renkler katarlar. Bizim tarihimizde acılı
devirler ile üzücü olaylar, kanlı savaşlar ile çarpışmalar, toplum açısından
tehlikeli sınavlar ile siyasi ovuşturma ve sürgünler az değildir. Bunları
unutmaya hakkımız yok. Çok yönlü ve geniş tarihimizi doğru anlayarak olduğu
gibi kabul etmemiz gerektir.
Biz başka ulusların rollerini küçülterek
kendi büyüklüğümüzü göstermek çabasında değiliz. Tam tersine sağlam bilimlik
belge ve bilgilere dayanarak dünya tarihindeki rolümüzü dikkatli ve doğru
biçimde tespit etmek zorundayız.
Büyük Bozkır’ın yedi yüzü, yedi yönü
üzerinde duralım.
I. ULUS TARİHİNDE MEKÂN VE ZAMAN
Bizim ülkemiz birçok maddi kültürün
unsurunun ortaya çıktığı toprak ve başladığı yerdir dersek mübalağa etmiş
olmayız. Bugünkü toplumun vazgeçilmezleri hâline gelen birçok eşya, vaktiyle
bizim ülkemizde icat edilmiştir. Büyük Bozkır’ı mekân tutan eski insanlar nice
teknik şeyler icat etmişler, o vakte değin görülmemiş yeni araç ve gereçler
yapmışlardır. Günümüzde insanoğlu, dünyanın dört köşesinde hâlâ kullanmaktadır.
Eski yıllıklar, bugünkü Kazakların atalarının geniş Avrasya kıtasında siyasi ve
iktisadi tarihin gidişatını defalarca kökünden değiştirdiğini ortaya
koymaktadır.
1. Ata Binme Kültürü
Ata binme kültürü ve at
yetiştiriciliğinin yeryüzüne Büyük Bozkır’dan yayıldığını tarih belirtmektedir.
Ülkemizin kuzeyinde bulunan Bakır
Çağı’na ait Botay adlı yerleşim yerinde yapılan kazı çalışmaları atın ilk kez
bugünkü Kazakistan topraklarında evcilleştirildiğini göstermektedir.
Atı evcilleştirme sayesinde atalarımız
kendi dönemlerinde tarifi imkânsız bir üstünlüğe sahip oldular. Atın
evcilleştirilmesi dünya çapında ise tarım ve askerlik alanlarında olağanüstü
bir devrimin önünü açtı.
Atın ehlîleştirilmesi ata binme
kültürünün de temellerini attı. Tepeden tırnağa silahlanarak çıplak ata binmiş
heybetli askerlerin kurduğu göçebe imparatorlukları, tarih sahnesine çıktıları
devrin simgesi hâline geldiler.
Bayrak taşıyan atlı asker tasviri,
kahramanlar döneminin en tanınmış simgesi, aynı zamanda atlı askerlerin ortaya
çıkmasıyla teşekkül eden göçebe dünyasının “kültürel kodları”nın önemli bir
unsurudur.
Motorlu taşıtların gücü günümüzde bile
hâlâ atın gücüyle ölçülmektedir. Bu gelenek ise yeryüzüne çıplak atlıların
hâkim olduğu büyük devre gösterilen hürmetin ifadesidir.
Dünyanın her yerine kadim Kazak
topraklarından yayılan bu büyük teknolojik devrimin meyvesini insanoğlunun on
dokuzuncu yüzyıla değin yediğini unutmamalıyız.
Bugünkü giyim tarzının temel
bileşenlerinin kökleri, Bozkır Medeniyeti’nin ilk dönemlerine değin
uzanmaktadır. Ata binme kültürü, atlı askerin derli toplu giyiniş tarzını
doğurdu. At üstünde rahat ve kullanışlı olması için atalarımız ilk kez giyimi
alt ve üst olmak üzere ikiye ayırdılar. Böylece malum pantolonun ilk örneği
meydana çıktı.
Bu ise atlı kişilerin at üstüne hüner
göstermesine ve çarpışırken rahat hareket etmesine imkân sağladı. Bozkırda
yaşayan halk, deri, keçe, kendir, yün ve kenevir pantolon diktiler. Binlerce
yıl geçmesine rağmen bu giysi türü hiç değişmedi. Kazı çalışmalarında bulunan
eski pantolonların bugünkü pantolonlardan hiçbir farkı yoktur.
Yine bugünkü bütün çizme çeşitleri,
göçebelerin ata binerken giydikleri yumuşak ökçeli uzun deri çizmenin
“mirasçıları” olduğu açıktır.
At üstünde gezen göçebeler, atlarına
erkin binmek ve onları istedikleri gibi denetlemek için yüksek eyer ile
üzengiyi icat ettiler. Bu buluş ise binicinin at üstünde çakılı kazık gibi
sağlam oturmasına, ayrıca elindeki silahını da kolay ve verimli kullanmasına
imkân sağladı.
Atalarımız çapmakta olan atın üstünde
iken yay kullanmayı olabildiğince geliştirdiler. Buna bağlı olarak bu silahın
yapısı da değişmiş, gittikçe daha karmaşık, kullanışlı ve güçlü olmaya
başlamıştır. Arkasına kuş tüyü takılan demir uçlu ok, çelik zırhı delen bir
silah hâline gelmiştir.
Kazakistan bölgesinde yaşamış Türk
boylarının icat ettiği diğer bir teknoloji ise kılıçtır. Bu kılıçların düz ve
eğik ağızlı türleri vardı. Bu silah daha sonra en önemli ve yaygın savaş
aracına dönüştü.
Süvariyi ve bindiği atı korumaya yarayan
zırhı da ilk yapan bizim atalarımızdır. Avrasya göçebelerinin olağanüstü askerî
gücü teknolojisi olarak kabul edilen tepeden tırnağa demir kuşanmış atlı asker
böylece ortaya çıktı. Ateşli silah icat edilip herkesçe kullanılmaya başlayıncaya
değin atlı askerliğin gelişmesi, MÖ birinci binyıl ile MS birinci binyıl
arasında göçebelerin uzun dönem boyunca tarihte görülmemiş askerî üstünlüğü
temin eden asker türü olan süvari birliğinin oluşmasına hizmet etti.
2. Büyük Bozkır’da Madencilik
Maden üretimi yöntem ve tekniklerinin
bulunması tarihte yeni bir çağ açtı ve insanlığın gelişme sürecini kökünden
değiştirdi. Maden yatakları bakımından enikonu zengin olan Kazak toprakları,
madenciliğin ortaya çıktığı ilk merkezlerden biridir. İlk çağlardan beri
Kazakistan’ın orta, kuzey ve doğu bölgelerinde maden ocakları açılmış, tunç,
bakır, çinko, gümüş ve altın alaşımları elde edilmeye başlamıştır.
Atalarımızın yeni ve dayanıklı madenler
üretimini geliştirmesi, teknolojik açıdan hızlı bir şekilde ilerlemesini de
sağladı. Kazı sırasında bulunan maden eritme ocakları, el yapımı süs eşyaları,
eski çağlara ait ev eşyaları, savaş araç ve gereçleri bunu açıkça ortaya
koymaktadır. Bütün bunlar eski çağlarda bizim topraklarımızdaki bozkır
medeniyetinin teknolojik açıdan ne kadar hızlı geliştiğini göstermektedir.
3. Hayvan Üslubu
Bizim atalarımız doğa ile iç içe yaşamış
ve kendilerini tabiatın ayrılmaz bir parçası saymışlardır. Bu temel hayat
ilkesi, Büyük Bozkır toplulukların dünya görüşü ile değerlerini teşekkül
ettirdi. Kazakistan’ın kendi yazısı ve mitleri bulunan eski sakinleri ileri bir
kültüre sahipti.
Onların mirasının parlak görünüşü,
estetik geçmişi ile manevi zenginliğinin sembölü, “hayvan üslubu” sanatıdır.
Hayvan tasvirlerinin gündelik hayatta kullanılması insan-tabiat ilişkisinin
simgesi sayılmış ve göçebelerin manevi istikametini de belirlemiştir.
Atalarımız yırtıcıların, bilhassa
kedigiller familyasına mensup hayvanların resimlerini çokça çizmişlerdir.
Bağımsız Kazakistan’ın simgelerinden birinin de yerli hayvanlar âleminde seyrek
rastlanan vakur görünüşlü kar parsı olması da rastlantı değildir.
Bu bağlamda hayvan üslubu, atalarımızın
olağanüstü bir sınai tecrübeye sahip olduğunu göstermektedir. Atalarımız oyarak
tasvir etmeyi, metali işleme tekniğini, özellikle de bakır ile tunçtan döküm
yapma ve altın varak hazırlamanın karmaşık yöntemlerini çok iyi biliyorlardı.
Umumen “hayvan üslubu” olgusu dünya
sanatının zirvelerinden biri sayılmaktadır.
4. Altın Adam
Kökenlerimize ve geçmişimize yeni bir bakış
açısıyla bakmamızı sağlayan ve bilim dünyasında heyecan uyandıran yenilik, 1969
yılında Kazakistan’ın Esik kurganında bulunan, sanat tarihçilerince
“Kazakistanlı Tutanhamun” diye adlandırılan “Altın Adam”dır.
Bu asker, birçok esrarı çözüme kavuşturdu.
Bizim atalarımız, bugün bile insanları hayrete düşürebilen, çok yüksek seviyeli
sanat eserleri dünyaya getirmişlerdir. Askerin altınla kaplanmış giyimleri,
eski ustaların altın işleme tekniklerini çok iyi bildiklerini göstermektedir.
Diğer yandan bu yenilik, Bozkır Medeniyeti’nin yüksek gücünü ve estetiğini
açığa çıkaran mitolojiyi de gözler önüne serdi.
Bozkır halkı öz önderine böyle tazim
etmiş, onu güneş seviyesine çıkararak ululamıştır. Kurgandan çıkan süslü ve
işlemeli eşyalar, eski atalarımızın bir entelektüellik geleneğine sahip
olduğunu da göstermektedir. Askerin yanında bulunan gümüş kâselerin birinin
üstünde oyularak yapılmış işaretler mevcuttur. Bu ise Orta Asya bölgesinde o
güne değin bulunan en eski yazı örneğidir.
5. Türk Dünyasının Beşiği
Kazakların ve diğer Avrasya halklarının
tarihinde Altay çok önemli yere sahiptir. Bu yüce dağlar, asırlar boyunca
yalnızca Kazak ülkesinin tacı değil aynı zamanda Türk dünyasının da beşiği
sayılmaktadır. İşte tam bu yörede MS birinci binyılın ortalarında Türk dünyası
teşekkül etmiş ve Büyük Bozkır’ın bağrında yeni bir dönem başlamıştır.
Tarih ve coğrafya, Türk devletleri ile
büyük göçebe imparatorlukları sürekliliğinin çok özel bir modelini oluşturdu.
Bu devletler uzun vakit boyunca birbirinin yerini alarak Orta Çağ
Kazakistan’ında silinmez iktisadi, siyasi ve kültürel izler bıraktılar.
Bu büyük coğrafyayı ellerinde tutup
yönetmeyi başaran Türkler, uçsuz bucaksız bozkırda göçer ve yerleşik
medeniyetin nevi şahsına münhasır örneğini teşkil etmiş; sanat, bilim ve
ticaret merkezine dönüşen Orta Çağ şehirlerinin gelişmesinin önünü açmıştır.
Mesela Orta Çağ’daki Otırar şehri, evrenlik medeniyetin büyük düşünürlerinden
biri olan Ebu Nâsır El-Farabi’yi dünyaya getirirken Türk uluslarının manevi
önderlerinden biri olan Hoca Ahmet Yesevi de Türkistan şehrinde yaşamış ve
öğretisini yaymıştır.
6. Büyük İpek Yolu
Ülkemizin coğrafi bakımdan çok elverişli
bir bölgede yani Avrasya kıtasının merkezinde bulunması, eskiden beri türlü
devletler ve medeniyetler arasında dehlizler kurulmasına etki etmiştir. Miladın
ilk yıllarından itibaren bu yollar, Büyük Avrasya’nın doğusu ile batısı, kuzeyi
ile güneyi arasındaki ticaret ve kültür ilişkilerinin kıtalararası ağına yani
Büyük İpek Yolu sistemine dönüştü.
Bu yol, halklar arasındaki ticari mal
dolaşımı ile entelektüel iş birliğinin oluşup gelişmesinde daimi bir platform
rolü üstlendi.
Kervan yollarını inşa edip emniyetini
sağlayan Büyük Bozkır halkı, İlk Çağ ve Orta Çağ’daki çok önemli ticari
ilişkilerin de başlıca aracısı sayıldı. Bozkır’ın yüzü Çin, Hint, Fars,
Akdeniz, Yakın Doğu ve İslav medeniyetlerini birbiriyle buluşturdu.
İlk ortaya çıktığı andan itibaren Büyük
İpek Yolu haritası esasen Türk imparatorluklarının topraklarını içine alıyordu.
Orta Asya’ya Türklerin hükümran olduğu dönemde Büyük İpek Yolu, yükselişinin
son sınırına ulaşmış, uluslararası iktisadın artmasında ve kültürün
gelişmesinde büyük rol oynamıştır.
7. Elma ve Lalenin Ana Vatanı
Yüce Alataw’ın yamaçlarının elma ve
lalenin ana vatanı olduğu ilmî açıdan ispatlanmıştır. Çok sıradan olmasına
rağmen bütün dünya için büyük öneme sahip bulunan bu bitkiler burada
tomurcuklanıp yeryüzüne yayılmıştır. Kazakistan bugün de dünyadaki bütün
elmaların atası sayılan kırmızı elmanın (malus sieversii) ana vatanı olarak bilinmektedir.
Bu cins, en yaygın meyve türünü dünyaya armağan etmiştir. Hepimizin bildiği
elma, bizdeki elmanın genetik bir cinsidir. Bu cins, Kazakistan bölgesindeki
İle Alatawı yamaçlarından Büyük İpek Yolu’nun eski güzergâhı vasıtasıyla ilkin
Akdeniz’e, oradan da bütün dünyaya yayılmıştır. Bu tanınmış yemişin derin
tarihinin simgesi olarak yurdumuzun güneyindeki en güzel şehirlerden biri
Almatı diye adlandırıldı.
Kazakistan sınırları içindeki Şuw ve İle
dağlarının eteklerinde bugün hâlâ bitkiler âleminin cevheri sayılan ekin
lalesinin (Regel lalesi) ilk türlerine rastlanmaktadır. Bu güzel bitkiler bizim
vatanımızda Tanrı Dağları’nın eteği ile yarı çöl bozkırın birleştiği yerde
meydan çıkmıştır. Kazak yurdunun bu basit ve özel çiçekleri güzelliği ile
birçok ulusun yüreğini fethetmiş ve yavaş yavaş bütün dünyaya yayılmıştır.
Bugün yeryüzünde üç binden artık lale
türü vardır ve bunların büyük çoğunluğu bizim bozkır lalelerinin torunlarıdır.
Hâlihazırda Kazakistan’da otuz beş tür lale yetişmektedir.
* * *
II. TARİH BİLİNCİNİ UYANDIRMAK
Ele alınan meseleler etraflıca düşünmeyi
ve derince değerlendirmeyi gerektirmektedir. Ayrıca bu meseleler, bizim dünya
görüşümüzle, halkımızın geçmişi, bugünü ve geleceğinin sağlam temelleriyle
doğrudan ilgilidir.
Bu işe birkaç büyük tasarı ile başlamak
mümkündür diye düşünüyorum.
1. Arşiv-2025
Bağımsızlık yıllarında halkımızın
geçmişini araştırmak bağlamında çok büyük işler yapıldı. Yurdumuzun tarihindeki
yanlışların düzeltilmesini sağlayan “Mädeniy Mura” (Kültürel Miras) izlencesi
başarılı bir biçimde hayata geçirildi. Lakin atalarımızın hayatı ve olağanüstü
medeniyeti hakkındaki birçok belge henüz bilimlik dönüşüme girmiş değildir. Bu
belgeler dünyadaki çeşitli belgeliklerde araştırmacı ve incelemecileri
beklemektedir.
Dolayısıyla eski devirlerden günümüze
değinki zamanı kapsayan yerli ve yabancı belgeler üstünde derinlemesine
araştırma ve incelemeler yapmak için “Arşiv-2025” adlı yedi yıllık bir izlence
yapılması gerektiğini düşünüyorum.
Bu tasarının hayata geçirilmesi
sürecinde tarih, belge ile kültür araştırmacılarından kurulan hususi heyetlerin
yerli ve yabancı büyük arşivlerle sistemli ve uzun süreli ilişki içinde
araştırma ve incelme çalışmalarına özel bir önem vermek gerektir.
Ancak ne olursa olsun bu önemli iş,
devlet tarafından tertip edilen bir “akademik turizm”e dönüşmemelidir. Yalnızca
toplanmakla yetinmeyip bütün araştırmacı ve vatandaşların kolayca ulaşabilmesi
için arşiv belgelerini hızlı bir şekilde elektronik ortama aktarmak lazımdır.
Öz tarihiyle övünme duygusunun
uyandırılması ve vatanseverlik eğitimi okuldan başlamalıdır. Dolayısıyla
okullar ve bölgelerdeki bütün budun betimi müzelerine bağlı
tarihlik-kazıbilimlik hareketler kurmak çok önemlidir. Ulus tarihini hafızalara
yerleştirmek, bütün Kazakistanlılarda kendi geçmişlerine ortak bir bütün olarak
bakma duygusunu geliştirecektir.
2. Büyük Bozkır’ın Büyük İsimleri
Kitlelerin bilincinde tarihî süreçlerin
esasen kişileştirme özelliği gösterdiği bir gerçektir. Uluslar kendi
ülkelerinin elçisi sayılan büyük atalarının isimleriyle övünmektedir.
Sözgelimi geçmiş çağlarda yaşamış
Tutanhamun, Konfüçyüs, İskender, Shakspeare, Goethe, Puşkin, Washington gibi
dünyaca bilinen şahıslar bugün kendi ülkelerinin paha biçilmez simgelik
sermayeleri sayılmakta ve bu ülkelerin uluslararası arenada başarılı bir
biçimde ilerlemesine yardımcı olmaktadır.
Büyük Bozkır Farabi, Yesevi, Kültigin,
Baybars, Äz-Täwke, Abılay, Kenesarı ve Abay gibi birçok büyük şahsiyeti dünyaya
getirmiştir.
Bundan dolayıdır ki öncelikle meşhur
tarihî şahsiyetlerimiz ve onların başarılarının hürmetine açık havada heykel ve
anıtlarla donatılmış “Büyük Bozkır’ın Büyük İsimleri” adlı bir ansiklopedik
eğitim parkı açmamız gerektir.
İkinci olarak, devletin verdiği özel
siparişler yoluyla bugün edebiyat, müzik, tiyatro ve resim alanında çalışan
önemli kişiler, şairler ile devlet adamlarının tasvirlerinden oluşan bir galeri
oluşturmak lazımdır.
Ayrıca burada alışılmış kalıpların
dışına çıkarak almaşık gençlik sanatlarının yaratıcı gücünden faydalanmak da
çok önemlidir. Bu bağlamda söz konusu çalışmada yalnızca yerli usta ve sanat
kuruluşlarından değil aynı zamanda yabancı usta ve sanat kuruluşlarından
yararlanmak da yerinde olacaktır.
Üçüncü olarak, ülkemizin tarihî
devirlerini genişçe ele alarak “Büyük Bozkır’ın Büyükleri” adlı bilimlik ve
halklık bir seri yayımlayıp dağıtma işini de sistemleştirerek canlandırmak
lazımdır.
Bu amaçla Kazakistanlı bilim insanları
yanında yabancı uzmanların da katıldığı uluslararası çok yönlü bir kurum tesis
etmek mümkündür. Sonuçta bizim kahramanlarımızın hayatı ve eserlerini yalnızca
ülkemiz insanları değil aynı zamanda yabancılar da öğrenecektir.
3. Türk Dünyasının Kökleri
Kazakistan, bütün Türk uluslarının kutlu
“baba ocağı”dır. Bugün Kazakların vatanı olan engin bozkırdan dünyanın dört bir
yanına dağılan Türk soylu boylar ve uluslar, başka uluslar ile ülkelerin tarihî
süreçlerinde önemli roller oynamıştır.
Bu bağlamda “Türk Medeniyeti:
Başlangıçtan Günümüze” adlı tasarıyı hayata geçirmek lazımdır. Bu tasarı
kapsamında 2019 yılında Astana’da Dünya Türkiyatçıları Kurultayı’nı ve türlü
ülkelerin müzelerindeki malzemelerin sergilendiği Türk Ulusları Kültür
Günleri’ni tertip etmek gerektir. Ayrıca Kazakistan’ın düzenleyiciliğinde
Wikipedia örnek alınarak Türk uluslarının ortak eserleri için çevrimiçi bir
kütüphane açmak da önemlidir.
Diğer yandan yeni vilayet merkezi olarak
Türkistan şehrini geliştirmek için onun uluslararası arenadaki itibarını
sistemli olarak artırmak lazımdır.
Çünkü Kazakistan’ın eski başşehri
yalnızca halkımızın manevi merkezi değil aynı zamanda bütün Türk dünyasının da
kutlu yeri sayılmaktadır.
4. Büyük Bozkır’ın Sanat ve Teknoloji
Müzesi
“Büyük Bozkır” adlı kadim sanat ve
teknoloji müzesini açmak için her türlü imkâna sahibiz. Bu müzede üstün sanat
ve teknoloji örnekleri yani hayvan üslubunda yapılmış eşyalar, “Altın Adam”ın
silah ve eşyaları; atı evcilleştirme, madenciliği geliştirme, savaş araç gereci
üretme süreçlerini gösteren eşya ve aletler gibi birçok şey sergilenebilir.
Yine müzeye Kazakistan topraklarında bulunan kazıbilimlik anıtlar ile yapı
topluluklarının maket ve modelleri de konabilir. Sergilenen bu eşyalar tarihî
çağların herhangi bir dönemine ait türlü çalışma alanlarının gelişme sürecini
gözler önüne serecektir.
Diğer yandan “Büyük Bozkır’ın Büyük
Medeniyetleri” adlı ülke çapında tarihî yeniden kurma kulübünü kurup bu
bağlamda Astana’da ve Kazakistan’ın diğer bölgelerinde eski Saka, Hun, Büyük
Türk Kağanlığı dönemleriyle ilgili veya başka konularda şenlikler düzenlemek de
mümkündür. İlgili ve meraklı kişiler bir araya getirilerek bu konular
çerçevesinde eş zamanlı çalışmalar yapılabilir.
Eski Otırar şehrinin bazı yerlerini,
sözgelimi evlerini, sokaklarını, sosyal alanlarını, su borularını, kale
duvarlarını ve başkaca yerlerini kısım kısım onarılması da turizm açısından
faydalı olacaktır.
Bu temelde bilginin yüceltilmesine ve
turizmin geliştirilmesine de özel önem verilmelidir.
5. Bozkır Halkbilimi ve Müziğinin Bin
Yılı
Bu tasarı kapsamında “Bozkır Halkbilimi
Seçkisi”ni hazırlamak lazımdır. Bu seçkide Büyük Bozkır mirasçılarının geçen
binyıldaki sözlü halk edebiyatının seçkin örnekleri; masalları, efsaneleri,
menkıbeleri, kıssaları ve destanları yer alacaktır.
Ayrıca kopuz, dombura, sıbızgı,
sazsırnay gibi geleneklik müzik aletleriyle icra edilen önemli eserleri “Büyük
Bozkır’ın Kadim Sarınları”*** adı altında neşretmek lazımdır.
Büyük Bozkır’ın halkbilimi ve ezgisi
çağcıl elektronik biçimde yeniden soluk almaya başlamalıdır. Bu tasarıları
hayata geçirmek için yalnızca göçebelerin zengin mirasını tasnif ve tertibe
yetenekli kişiler değil aynı zamanda bu mirasın güncelliğini de artıracak yerli
ve yabancı profesyonel uzmanlardan faydalanmak çok önemlidir.
Bizim kültürümüzün temel konuları,
kahramanları ve sarınları sınırsızdır; dolayısıyla bunları sistemli biçimde
araştırıp incelemek ve Ortaya Asya bölgesi ile bütün dünyaya tanıtmak
zorundayız.
Sözlü edebiyat ve müzik geleneğini
canlandırma işi, bugünün anlayışına uygun ve anlaşılır biçimde olmalıdır.
Sözgelimi eskimiş söz ve metinleri
resimlerle birlikte vermek veya açık videolarla sunmak mümkündür. Müzikal ses
ve ezgiler yalnızca tabii çalgılarla değil aynı zamanda çağcıl elektronik
değişkeleri yoluyla da çıkarılabilir.
Diğer yandan halkbilimlik geleneğin
ortak tarihî esaslarını araştırmak için Kazakistan’ın değişik bölgeleri ile
yabancı ülkelere araştırma ve inceleme gezileri düzenlenmelidir.
6. Tarihin Sinema Sanatı ve
Televizyondaki Görünüşü
Çağdaş halkların tarihî anlayış ve
algılarında sinema sanatının önemli bir yeri vardır. Umum halkın bilincinde
filmlerdeki açık kahramanlar, büyük bilimlik eserlerdeki belgeli portrelerden
daha fazla role sahiptir.
Bundan dolayı hiç vakit kaybetmeden
Kazakistan’ın medeniyet tarihinin kesintisiz gelişimini ortaya koyan belgeli
filmlerin, televizyon dizileri ile uzun sanat filmleri hazırlanması gerektir.
Sözü edilen tasarılar, geniş çaplı
uluslararası iş birliği çerçevesinde başarılı yerli ve yabancı senaryocular,
yönetmenler, yapımcılar; çağcıl sinema sanayisinin başkaca uzmanlarından
yararlanarak hayata geçirilmelidir.
İlgi çekici ve melodramatik sarınlarla
birlikte seyircinin aşina olduğu fantezi ve karmaşık vakalı gişe başarısı elde
etmiş filmlerin unsurlarını da ekleyerek yeni tarihî televizyon filmlerinin
türlerini artırmak lazımdır.
Bu amaca yönelik olarak Büyük Bozkır’ın
zengin mitolojik ve folklorik malzemesinden yararlanmak mümkündür.
Millî kahramanları örnek alma
geleneğinin oluşturmasını sağlayacak nitelikli çocuk filmleri ile canlandırmalı
dizilere ihtiyaç duyan genç kuşağın zevkini de özellikle dikkate almak
gerektir.
Bizim ünlü baturlarımız, düşünürlerimiz
ve yöneticilerimiz sadece Kazakistan için değil aynı zamanda bütün dünya için
örnek alınmaya layık insanlardır.
SONUÇ
Bundan bir buçuk yıl önce “Geleceğe Kılavuz:
Manevi Yenilenme” adlı izlencelik makalem yayımlandı.
Yukarıda anılan tasarıları söz konusu
“Manevi Yenilenme” izlencesinin bir devamı olarak görüyorum.
“Manevi Yenilenme” millî izlencesinin
yeni bileşenleri, atalarımızın binlerce yıllık mirasının sayısal medeniyet
şartlarında anlaşılır ve talep edilir olmasını sağlayarak yenilenmesi imkânını
vermektedir.
Öz tarihini bilip sayan ve onunla övünen
bir halkın geleceğinin parlak olacağına inanıyorum. Geçmişiyle övünüp bugününün
değerini bilmek ve geleceğe sağduyu ile bakmak, ülkemizin başarısının
teminatıdır.
Yorumlar
Yorum Gönder